"yaralarım aşktandır"
Füruğ

30 Nisan 2011 Cumartesi

TEMAS

bir palmiye gibi uzak, müziğinden senin
geçen kışı bahçede geçirdim

çevre çitin üzerinde yağmur
gizler bahçeleri, soğutur

kimsesiz miydim, hiç değil
pencereler yanar durur, söner durur

payınca kederli, yeterince mağrur
başka dilden bir şeydi ama içimde hayat,
ardarda devrilen ufka bu körpe
tepelerden ağrı dalgaların önünde
-ona ondan da tenha, ondan da elgin
üstünde kolları ıssız sahilin-
bir kaybolmuş enik, bir susmuş sema
bir ücra gömüydü dilim benim

uğultuyla iki yanıma salınarak
diyordum ki kök salmış rüzgarda uzak
bir palmiye gibi müziğinden,
yamaçlardan inen sükut içinde
bir şey söylenmiş idiyse
benim, söylenen

çitlerde yükselen şu kokulu
sarmaşıklardan gülden işittim bunu:
seninle sana içinde dilsiz
dolaşacağın defteri de gönderiyorum,
düşte parlar, günde nemli
kayadan ve yosundan
ayırıyorum seni

durup dinledim, kokladım takat ile
ciğerlerime doldurdum o Yaban'ın sesini;
telafi ise telafi, istila ise istila
görgü ise evet kör görgü için,
baktım, otun böceğin çitlerden öte
gözlerinin ta içlerine

ah! ürpersem ne, ürpermesem ne

bildim gene de bilmenin
duydum fakat nedir, duymanın tesellisi

tıkalı kulak, yakarışlarla açılır
sızılarla nice kılcal kanal,
ve orda olmayan, kimbilir
bir ana damar belirir

~~mehmet taner~~

27 Nisan 2011 Çarşamba

Adını hatırla...

SÜRÜP GELEN ÇAĞLARDAN


Yeryüzü bana mescit kılındı


Ant verdim toprak şahit tutuldu

Her sabah her öğle her akşam

İkindiyle yıkanarak yatsıyla donanarak

Seslerden bir sesle fırınlanıp

Sulardan polatlanan benim.


Geldim durdum önünde işte bir anıt gibi

Sıyırarak sırtımdan bir yılan giysisini.

Evet bir hançer ağacı gibi büyüyor içimde acı

Dağlardan bir dağ gibi kabaran yüreğimde.

Kargaların sırtlanlarla anlaştığı bir günde

Bir yabancı fırtınaya tutulan yapraklarım

Kudüs'te Mescid-i Aksa'da


Belki bir batı karanlığında Topkapı'da

Yangına uğramışsa

Duymaz olmuşsa kulaklarım göklerin muştu sesini


Elbet kıracağım bir gün bu ihanet kelepçesini

Çün defterler açılıp hesap soruldukta

Yetimin hakkı soruldukta yoksulun hakkı soruldukta

Milletim omuz omuza verip

Kıyama duruldukta.


Gündüzler nasıl beklerse gecenin bitmesini

Sabırla söküyorum bu tarih gecesini.


Yüreğim usul usul vuruyor Kafkasyalım

Namludan yeni çıkmış sıcacık kurşun gibi

Dağlılar dağlar gibi ormanlar ordu gibi ağaçlar asker gibi

Bir şimal rüzgarı değil bir Şamil fırtınası

Tutsaklık haritası değil bir zafer coğrafyası

Can pazarında Azerbeycan'da

Bir türkü işliyor nakışını kalbimin üstüne

"Kurban olayım ayına ayına yıldızına"

Bir ucundan dünyanın öbür ucuna

Kan olup dolaşan damarlarımda

Arabistan’da Pakistan’da Türkistan’da

Şu anda


İran'da Afganistan'da.

Gecelerden bir gece en kesin bir tarih gecesini

Delecek elbet yangına uğramış gözlerim

İçimde kayalaşan bu güç bu savaş birikintisi

Sağdan sola kavisler çizerek

Ak bir kağıt üstüne dolaşır gibi

Dolaşan Asya'yı Afrika'yı Amerika'yı

Sonra bir solukta geçerek üstünden Avrupa'nın

Avrupa'nın Rusya'nın.


"Yememiştir hiç kimse

Elinin emeğinden daha hayırlısını"

diyerek

Şafak gibi alınlara terle yazılmış

Hakkın mutlak ölçüsünü

Elbet benim işçilerim çekecek

Emeğin kutsal direğine.


O ışık ki düşer bir zenci yüreğine

Birden aydınlık kazanır zulme uğramış bütün yürekler

Onulmaz hint ağrısına tükenmez çin sancısına

İsyanın macarcasına ezilmenin çekoslavakcasına

Yanmanın polonyacasına direnmenin vietnamcasına

Gerillanın arapçasına

Yetişecek elbet benim müjdeci sesim.

Ey insan ey şimdilerde hep bir beklemeye duran

Duy zaman içre sürüp gelen bu sesi


Sürüp gelen çağlardan çağlara

Renk veren tarihe yeşil çağlayan

Savaşçı yüreğinden savaşçı yüreğine

Cezayirden senegalden

Yüreğimin içine Boğaziçine

Kelimelerden bir kelime diken yeryüzüne.

Dünyanin kalbini dinle geliyor adım adım

Dallar meyvaya dursun toprak tohuma dursun

İnsan barışa dursun selama dursun zaman

Sabır savaş zafer. Adım : MÜSLÜMAN.


Erdem Beyazıt

Yine şiir, yeniden şiir,yasaklardan önce şiir,yasaklardan sonra şiir

Ezelden aşk ile biz yâne geldik!
Hakîkat, şem'ine pervâne geldik!

Tenezzül eyleyip vahdet ilinden,
Bu kesret âlemin seyrâne geldik!

Geçip fermân ile bunca avâlim
Gezerken âlem-i insâne geldik!

Fenâ buldu vücûd-i fânî mutlak,
Bıraktık katreyi ummâne geldik!

Nemiz ola Hudâyâ sana lâyık
Hemân bir lutf ile ihsâne geldik!

Umarız erelim bâkî hayâta,
Civâr-ı Hazret-i Rahmâne geldik!

Geçip âhir bu kesret âleminden,
Hüdâyî halvet-i sultâne geldik!.


Aziz Mahmud Hüdayi

15 Nisan 2011 Cuma

SEZAİ KARAKOÇ'UN NEDİME 400 YIL SONRAKİ CEVABI

Şöyle diyor Nedim,16.yüzyılda:
"Cum'a namazına deyu izin alub maderden/ Gidelim serv-i revanum yürü Sadabad'e"
Sezai Bey şöyle mukabele ediyor ahir zamanda:
"Sinemaya gidiyorum diye izin al annenden/ Cuma namazına gidelim seninle"

Hayırlı Cumalar...

12 Nisan 2011 Salı

ZİYA OSMAN SABA'DAN ENFES BİR NİYAZ ŞİİRİ...

Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz...
Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
Belki her sabah vakti, belki gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz...

Ben artık korkmuyorum, herşeyde bir hikmet var
Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar.
Belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar,

Birer ağaç altında sevgilimiz, annemiz.
Gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz,
En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz
Ümitler içindeyim, çok sükür öleceğiz...ZİYA OSMAN SABA

11 Nisan 2011 Pazartesi

İsterse, isterim.

acizim, aciz olanı istemem
faniyim, fani olanı istemem
ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayr istemem...

isterim, fakat bir Yar-ı Baki isterim
zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim
hiç ender hiçim
fakat umum mevcudatı beraber isterim

~~Bediüzzaman~~

8 Nisan 2011 Cuma

AH MUHSİN ÜNLÜ'DEN NAAT...

-RESULULLAHLA BENİM ARAMDAKİ FARKLAR-

Resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
Resulullah yolda Ebu Bekir’i görse ‘Es Selamu Aleyküm Ya Sıddık’ derdi,
ben yolda Ebu Bekir’i görsem tanımam.
Resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
Ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

Resulullah Azrail’i yolda görse tanırdı;
ben Azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

Resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey Allah’ın Resulü;
fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

Resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘Kızım ha gayret!’;
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘Anneciğim ölmesen…’

Ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘Anneciğim seni ben…’;
Annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.

Resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

Ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

Anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

Resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

Annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

Olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
Verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
Resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
Nasıl olsa Resulullah da ölü annem de ölü.

6 Nisan 2011 Çarşamba

Hayy Allah

yüzün gördüm dedim elhamdülillah
boyun gördüm okudum kulhüvallah
müselsel zülfünü gördüm muanber
mukavves kaşların nasrunminallah
cemâlin görmüşüm ayrılmağım yok
eğer inanmazsan vallâhibillah
firakcı gözlerin yağmalarından
yine dönüp dedim estağfirullah
dudağın şerbeti ayn-i şifâdır
sekahum rabbuhum min rahmetillah
benim gönlüm sana hayrân olupdur
ne kim cebbar kılır el hükmülillah
otuziki hurûf oldu visâlin
visâlindir visâlindir eyvallah
nesîmî kıldıysa bir kat'i tövbe
nasûhi tövbesi tübtü ilallah
---Nesimi---

YÜZÜME BAK AMA ANNA,YÜZÜME BAK!

Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız Anna.

Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.

Sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.

Piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde. Kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetiniki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.

İşte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
İnsaf et Anna!

Gidelim buradan.

Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.

Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.

Ölelim diyecektim az kalsın. Ölmeyelim. Hiç ölmeyelim Anna.

Sarılalım diyecektim az kalsın. İçimden böyle şeyler de geçiyor işte. Sarılalım, dudakların…

Tamam sustum.

Gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. Şiir kalsın istersen, sadece otursak. Oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. Ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak. Yüzüme bak ama Anna, yüzüme bak. Gözlerime bak, gözlerimin içine bak.

Gözlerim biraz karanlık. İçinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, Turgutlar, Edipler, Sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.

Gözlerim biraz yorgun. İçinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…

Bekleyişler Anna. Köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. Nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.

Hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. Ama geçecek hepsi, geçecek. Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.

Gözlerimin içine bakmaktan korkma Anna.

Sen adımını attığın andan itibaren Hira dinginliğine dönüşecek ortalık.

Tanrı bizimle de konuşur belki.

TARIK TUFAN

4 Nisan 2011 Pazartesi

fena...çok fena....

Yunus canını berk et bildiklerini terk et
Fena olmayan sürat Şahına vasıl olmaz.
YUNUS EMRE
berk etmek:sağlamlaştırmak
fena olmak:yok olmak
vasıl olmak:kavuşmak