cânı cânana kurban eyleyen gelsin bu meydane
soyup benliğini uryan olan gelsin bu meydane
bu meydan mekteb-i irfan cesaret edemez her can
haset kin kibr u cehlini koyan gelsin bu meydane
ne bilsin derdimi dertsiz olanlar anlamaz halin
bu Allah derdidir âgâh olan gelsin bu meydane
visâliyle diyen Allah, mürâî gelmesin kâfi
riyâsız aşk ile Allah diyen gelsin bu meydane
uzatma dilini Allah deyen âşıklara zinhar!
fezkürûnî emr-u ferman duyan gelsin bu meydane
dilin bal bal demekle ağzına tat gelmez ey ihvan
kamû âzaları Allah diyen gelsin bu meydane
kelâmî kalbten Allah de seni dîvane sansınlar
seherler zikredip lezzet alan gelsin bu meydane
Kelami
Kani Karaca'nın sesinden...
http://www.youtube.com/watch?v=Ytb3Pq1x27Y&feature=share
şiir
"yaralarım aşktandır"
Füruğ
Füruğ
15 Ağustos 2012 Çarşamba
7 Haziran 2012 Perşembe
Cahit Zarifoğlu İçin İki Dal Sigara
7 Haziran 1987'de memleketine dönen Cahit Zarifoğlu için...
I.
Okur Mektubu
cahit
abi
87den bu yana çok şey değişti
87den bu yana çok şey değişti
sana
ya mektup yazılır ya şiir
hepsinden iyisi bir fatiha
o incele incele bir iz olan ruhuna
bir 40 küsur sene dokundun ki
şu dünyaya, evveliyatını bilmem, az mı ama
bir kalp bilmediğini öğretir gibi dünyaya
şimdilerde bir rüzgâr esiyor sanırım samyeli
hepsinden iyisi bir fatiha
o incele incele bir iz olan ruhuna
bir 40 küsur sene dokundun ki
şu dünyaya, evveliyatını bilmem, az mı ama
bir kalp bilmediğini öğretir gibi dünyaya
şimdilerde bir rüzgâr esiyor sanırım samyeli
herkes
toplanmış doğunun orta yerinde
sanki
doğru söylüyor bu defa ortadoğu
gene
yalan söylüyor gerisi
görseydin oturup ağlardın
yo hayır oturmazdın ama kesin ağlardın
biz internetten takip ediyoruz meseleyi
-ne harbiydin ama sakalların vardı
görseydin oturup ağlardın
yo hayır oturmazdın ama kesin ağlardın
biz internetten takip ediyoruz meseleyi
-ne harbiydin ama sakalların vardı
adama
çekip vur diyordu nerde görsen zulmü
bir
tebrik bile edemedik meyil yoluyla mısırlı tunuslu kardeşleri
sen
kalkıp para yollardın 79da afganistanlı meral marufa
en
çok hangi şairi görmek isterdim o yanda
diye sorarken farkettim bu gerçeği
diye sorarken farkettim bu gerçeği
hele bi karşılaşalım ilk şunu diyeceğim sana
şiir miir yalanmış be abi!
şiir miir yalanmış be abi!
II.
Aramızda
Yalnız O
aramızda yalnız o
o olarak nallarını parlatır gibi bir atın ilahiler
söylenen kirli sakallı bir odadan balkona atarak kendini bir genç kızın
karanlığından çekip hınçla ve kaynayan bir süt renginde trenlerle ahbap
sokularak bir müddet gençliğin ter akan sularından avrupalanmaklı günlere sonra
dönüp memlekete uyanır gibi çok rüyalı bir uykudan kalkar gibi kumar masasından
-evet aynen öyle döndü Avrupa’dan kalkar gibi kumar masasından- seğirtir
alanlara açık havalara bir gece dayanır kapısına zekanın iliştirerek bütün her
şeyini beni deli ettin ama iyi de ettin diyerek kalkar gider -sağcı değildi
amma en çok o severdi necip fazılı-
kalkar gider yol sorar yol bulur yol açar sakal tutar sakal bırakır
aramızda yalnız o
maraş sokaklarında germen sokaklarında kars garında
istanbul tuzla kışlada ha bire kavgalı dünyayla ha bire sevdalı dans eder
ilahiler aklında ince bel yanık türkü dalgalanan saçlar ah yanılmak payı ah
dişiliğini kullanma* artık Avrupa –- orda memleket orada secdeler şelaleler
caddeler seccadeler
aramızda yalnız o
gizlice ağlayan bir şark çocuğuna atlar emanet eden
elleriyle tütün kokan elleriyle aramızda bir tek o yasinler okunan bir odadan
uzatarak boynunu ta avlunun kapısına yoldan gelip geçenlere bir müddet
kelimesiz bakınarak sonra ansızın bir bakış bir el bir koku sonra tövbe bir
kere daha tövbe sonra tövbenin sıcaklığı bir sıcak çorba gibi deveranı gövdede
sonra bir sigara sonra koşarak tekrar giren o adam odanın tam ortasına
aramızda yalnız o
öyküler
şiirler romanlar ortasında daktilonun başında meczup kelimelerle herkes kendi
işinde ciddiye alınmak değil mesele neydi mesele yeniden hal sormak cezbolmak
Allah’ın kelimeleriyle aramızda bir tek o büyük fikirlerin ortaya atıldığı
bıyıklı bir odadan en fenası dostların bile sırıtması tam kendini atacakken
zalimin ortasına tam mahrem şiirlerle açacakken mazlumun kilitli kapısını tam
gizli gizli öpecekken tek öpülmesi gerekeni ah en kötüsü müslüman olmak varken
islamcı olması dostların bile
ekmek
yemek dururken ha bire ekmekten konuşması
aramızda bir tek o
şiirden teknikten üsluptan dem
vurulurken gözlüklü bir odada göğsünü yarar gibi açar pencereleri herkesin
hayretinden kalkar gider bağırır aramızda bir tek o herkese ve herkesin
duyacağı şekilde bir şiirin orta yerinde köyün kahvesinde bulvarda ama mertçe
delikanlıca aramızda bir tek o akord etmeden ses tellerini öyle içten öyle
derin öyle hakiki bağırır hiç çekinmez:
‘rasko iman ağrısı çekmektedir.’
Yunus Melih Özdağ/ 7 Haziran 2011
*rahmet sana milyon çiçek ilhami abi!
16 Mayıs 2012 Çarşamba
Hakikat var, hakikatdan içeri.
Şer-i şerif inkar olunmaz amma
Şeri'at var, şeri'atdan içeri
Tarikatsız Allah bulunmaz amma
Tarikat var, tarikattan içeri.
Gördüğün şeri'at, şeri'at değil
Gitdiğün tarikat, tarikat değil
Hakikat sandığın, hakikat değil
Hakikat var, hakikatdan içeri.
Vech-i Harabi'ye gel eyle dikkat
Hakk'ın cemalini eylersin rü'yet
Sade Hak var demek değil ma'rifet
Ma'rifet var, ma'rifetden içeri.
Edip Harabi
Hakkak Hüsnü Kazım Efendi'nin teşvikiyle söylenmiştir.
Şer-i şerif: Şeri'at, hukuki değerler.
Vech: yüz.
Rüy'et: görme, bakma
cemal: yüz güzelliği.
Şeri'at var, şeri'atdan içeri
Tarikatsız Allah bulunmaz amma
Tarikat var, tarikattan içeri.
Gördüğün şeri'at, şeri'at değil
Gitdiğün tarikat, tarikat değil
Hakikat sandığın, hakikat değil
Hakikat var, hakikatdan içeri.
Vech-i Harabi'ye gel eyle dikkat
Hakk'ın cemalini eylersin rü'yet
Sade Hak var demek değil ma'rifet
Ma'rifet var, ma'rifetden içeri.
Edip Harabi
Hakkak Hüsnü Kazım Efendi'nin teşvikiyle söylenmiştir.
Şer-i şerif: Şeri'at, hukuki değerler.
Vech: yüz.
Rüy'et: görme, bakma
cemal: yüz güzelliği.
25 Nisan 2012 Çarşamba
S.Kemal Yazgıç'tan Münacaat...
MÜNACAAT
rabbim bana bir cümle
öğret ki amel edeyim
bir cümle
yorgunluk şeytanına karşı
içimdeki firavuna
kulluğumu hatırlatan bir cümle
beş vakit için bir cümle
göğe ok atan nemruda
bir sivrisinek
sana avuç açan bana bir cümle
cuma için bir cümle
safları sık tutan
boşlukları dolduran cemaat için
bir cümle
kurban için bir cümle
gurbetten kurtaran
sana yaklaştıran bir cümle
kıble için bir cümle
istikâmet ve istikbal için
mücrim gibi bakmamak
titrememek için bir cümle
kırkta bir için bir cümle
malın kölesi olmamak
seni unutmamak için bir cümle
SUAVİ KEMAL YAZGIÇ
(İstanbul Bir Nokta, 118,Kasım 2011)
rabbim bana bir cümle
öğret ki amel edeyim
bir cümle
yorgunluk şeytanına karşı
içimdeki firavuna
kulluğumu hatırlatan bir cümle
beş vakit için bir cümle
göğe ok atan nemruda
bir sivrisinek
sana avuç açan bana bir cümle
cuma için bir cümle
safları sık tutan
boşlukları dolduran cemaat için
bir cümle
kurban için bir cümle
gurbetten kurtaran
sana yaklaştıran bir cümle
kıble için bir cümle
istikâmet ve istikbal için
mücrim gibi bakmamak
titrememek için bir cümle
kırkta bir için bir cümle
malın kölesi olmamak
seni unutmamak için bir cümle
SUAVİ KEMAL YAZGIÇ
(İstanbul Bir Nokta, 118,Kasım 2011)
19 Nisan 2012 Perşembe
Şair Leyla Hanım'dan Naat...
Na't
Bu cismim ateş-i aşkınla yansun Yâ Resûlallah,
Dü çeşmim hâb-ı gafletten uyansun Yâ Resûlallah,
Gidüp boynumda zincirimle ben ol Ravza-i Pâke
Görenler hep beni divane sansun Yâ Resûlallah,
O rütbe ağlayam çöllerde feryad eyleyem ben kim
Sirişk-i dîdem al kana boyansun Yâ Resûlallah,
Şu kâfir nefs elinden bu dil-i bî-çareyi kurtar,
Yeter cürm ü fısk u kabahatdan usansun Yâ Resûlallah,
Kulun Leylâ’yı mahşer ehline Sen eyleme rüsvây,
Günahından bu dünyada utansın Yâ Resûlallah
Leylâ Hanım
hab-ı gaflet:gaflet uykusu
sirişk-i dide:gözyaşı
Ravza-i Pak: Hazreti Muhammed'in kabr-i şerifi.
dü çeşmim:iki gözüm
Bu cismim ateş-i aşkınla yansun Yâ Resûlallah,
Dü çeşmim hâb-ı gafletten uyansun Yâ Resûlallah,
Gidüp boynumda zincirimle ben ol Ravza-i Pâke
Görenler hep beni divane sansun Yâ Resûlallah,
O rütbe ağlayam çöllerde feryad eyleyem ben kim
Sirişk-i dîdem al kana boyansun Yâ Resûlallah,
Şu kâfir nefs elinden bu dil-i bî-çareyi kurtar,
Yeter cürm ü fısk u kabahatdan usansun Yâ Resûlallah,
Kulun Leylâ’yı mahşer ehline Sen eyleme rüsvây,
Günahından bu dünyada utansın Yâ Resûlallah
Leylâ Hanım
hab-ı gaflet:gaflet uykusu
sirişk-i dide:gözyaşı
Ravza-i Pak: Hazreti Muhammed'in kabr-i şerifi.
dü çeşmim:iki gözüm
Şair Nigar Hanım'dan Münacaat...
MÜNACAAT
Ey İlâh-ı kâinat, ey masdar-ı sun'-ı kemâl
Varlığındır var olan, yoktur o varlıkta zevâl..
Ey cenâb-ı kibriyâ, bizler gibi âcizlere,
Kibriyâ-yı Zât'ını mümkün müdür etmek hayâl?!.
Daima Allah'tır kalbimde tesbih ettiğim,
Bârğâh-ı lütfuna çıkmaz mı bu feryâd-ı bâl?
Pür-günâhım, pür-günâh olmakla mağrurum buna,
Şevk-ı afvındır sebeb, afv isterim, ey Zü'l-Celâl!
Rahmetinden kat'-ı ümmîd etmeyi men' etmesen,
Fart-ı isyanımla bulmazdım münâcâta mecâl.
Vâkıf-ı her hâlsin, yoksa n'olurdu hâlimiz?
Çaresizlikte bize kalsaydı ger ta'rîf-i hâl?
Sabr ile me'lûf kıldın, ey Azîmu'ş-şân beni
Etmedim âlemde Sen'den gayre ben arz-ı melâl!
Derdinin dermanını Sen ver Niğâr-ı bî-kesin
Ey İlâhu'l-halk, ey Rabb-i kerîm-i Zü'l-celâl!..
Niğâr Hanım (1862- 1918)
Ey İlâh-ı kâinat, ey masdar-ı sun'-ı kemâl
Varlığındır var olan, yoktur o varlıkta zevâl..
Ey cenâb-ı kibriyâ, bizler gibi âcizlere,
Kibriyâ-yı Zât'ını mümkün müdür etmek hayâl?!.
Daima Allah'tır kalbimde tesbih ettiğim,
Bârğâh-ı lütfuna çıkmaz mı bu feryâd-ı bâl?
Pür-günâhım, pür-günâh olmakla mağrurum buna,
Şevk-ı afvındır sebeb, afv isterim, ey Zü'l-Celâl!
Rahmetinden kat'-ı ümmîd etmeyi men' etmesen,
Fart-ı isyanımla bulmazdım münâcâta mecâl.
Vâkıf-ı her hâlsin, yoksa n'olurdu hâlimiz?
Çaresizlikte bize kalsaydı ger ta'rîf-i hâl?
Sabr ile me'lûf kıldın, ey Azîmu'ş-şân beni
Etmedim âlemde Sen'den gayre ben arz-ı melâl!
Derdinin dermanını Sen ver Niğâr-ı bî-kesin
Ey İlâhu'l-halk, ey Rabb-i kerîm-i Zü'l-celâl!..
Niğâr Hanım (1862- 1918)
Senin evsâfını kaabil midir etmek Şeref îfâ/ Ne çâre elde yoktur ihtiyârım yâ Rasûlallah
Nat-ı Dîger
Günahtan gayri yok bir özge kârım yâ Rasûlallah
Geçer gafletle her leyl ü nehârım yâ Rasûlallah
Serâpâ dolmada defterler a'mâl-i kabîhimle
Kirâmen Kâtibîn'den şermisârım yâ Rasûlallah
Nide pervâz edem uçmağa ferdâ kalmışım âciz
Kemend-i nefs ü şeytâna şikârım yâ Rasûlallah
Eşiğin görmeğe bin cânım olsa eylerim kurban
O rütbe hadden aştı intizârım yâ Rasûlallah
Ölür isem gubâr-ı Ravzana yüz sürmeden tâ haşr
Döğünsün taş ile seng-i mezârım yâ Rasûlallah
Senin evsâfını kaabil midir etmek Şeref îfâ
Ne çâre elde yoktur ihtiyârım yâ Rasûlallah
Şeref Hanım (d. 1809 - v. 1861)
Günahtan gayri yok bir özge kârım yâ Rasûlallah
Geçer gafletle her leyl ü nehârım yâ Rasûlallah
Serâpâ dolmada defterler a'mâl-i kabîhimle
Kirâmen Kâtibîn'den şermisârım yâ Rasûlallah
Nide pervâz edem uçmağa ferdâ kalmışım âciz
Kemend-i nefs ü şeytâna şikârım yâ Rasûlallah
Eşiğin görmeğe bin cânım olsa eylerim kurban
O rütbe hadden aştı intizârım yâ Rasûlallah
Ölür isem gubâr-ı Ravzana yüz sürmeden tâ haşr
Döğünsün taş ile seng-i mezârım yâ Rasûlallah
Senin evsâfını kaabil midir etmek Şeref îfâ
Ne çâre elde yoktur ihtiyârım yâ Rasûlallah
Şeref Hanım (d. 1809 - v. 1861)
18 Nisan 2012 Çarşamba
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim /Vaslına mümkin ola yetürmek sabâ beni
Yâ Râb! Belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşktan kılma cüdâ beni
Az eyleme inâyetini ehl-i derdden
Ya'ni ki çok belâlara kıl mübtelâ beni
Oldukça ben, götürme belâdan irâdetim
Ben isterim belâyı, çü ister belâ beni
Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın
Geldikçe derdine beter et mübtelâ beni
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkin ola yetürmek sabâ beni
Nahvet kılıp nasîb Fuzûlî gibi bana
Yâ Râb, mukayyed eyleme mutlak bana beni
FUZÛLÎ (v.1556)
Bir dem belâ-yı aşktan kılma cüdâ beni
Az eyleme inâyetini ehl-i derdden
Ya'ni ki çok belâlara kıl mübtelâ beni
Oldukça ben, götürme belâdan irâdetim
Ben isterim belâyı, çü ister belâ beni
Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın
Geldikçe derdine beter et mübtelâ beni
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkin ola yetürmek sabâ beni
Nahvet kılıp nasîb Fuzûlî gibi bana
Yâ Râb, mukayyed eyleme mutlak bana beni
FUZÛLÎ (v.1556)
Şöhretim isyân benim sen afv ile meşhûrsun...
GAZEL
Sâyesi düşmez yere bir böyle nahl-i Tûr'sun
Mihr-i âlem-gîrsin başdan ayağa nûrsun
Târik-ı gülzâr-ı âlem mâlik-i mülk-i adem
Münkirine mahz-ı mâtem mü'minîne sûrsun
Sensin ol şâh kim Süleymanlar kapunda mûrdur
On sekiz bin âleme hükmetmeğe me'mûrsun
El benim dâmen senin ey rahmeten li'l-âlemîn
Şöhretim isyân benim sen afv ile meşhûrsun
Pâdişâh-ı evvelin ü kıblegâh-ı âhirin
Evvel ü âhir imâmü'l-enbiyâ mezkûrsun
Yâ Resûlallah umarım diyesin rûz-i cezâ
Gerçi cürmüm çoktur ammâ, Itrî'ya mağfûrsun!..
Itrî Mustafa Çelebi (Buhûrizâde)
(Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nden (Dergâh) alınmıştır.)
GAZEL AÇIKLAMASI
Gölgesi yere düşmez böyle bir nahl-i Tûr'sun
Âlemi tutan güneşsin baştan ayağa nûrsun
Dünyanın gül bahçesini terkeden, yokluk mülkünün sahibi
Seni inkâr eden azabı hakeder; sana îman edene şefaat edensin
O şâh sensin ki Süleymanlar kapında karıncadır
On sekiz bin âleme hükmetmek için vazifelendirilmişsin
Ey Âlemlere Rahmet, el benimse etek senin
İsyânıyla bilinen benim ama sen affetmek ile meşhûrsun
Sen önce gelenlerin sultanı ve sonra gelenlerin de yöneldiği kıblesin
Ezelden gelmiş geçmiş bütün nebilerin imâmı olarak yazılmışsın
Yâ Resûlallah gerçi suçum çoktur ama
Umarım mahşer gününde, "Ey Itrî affedildin" diyesin.
www.yeniumit.com.tr adresinden alıntılanmıştır.
Sâyesi düşmez yere bir böyle nahl-i Tûr'sun
Mihr-i âlem-gîrsin başdan ayağa nûrsun
Târik-ı gülzâr-ı âlem mâlik-i mülk-i adem
Münkirine mahz-ı mâtem mü'minîne sûrsun
Sensin ol şâh kim Süleymanlar kapunda mûrdur
On sekiz bin âleme hükmetmeğe me'mûrsun
El benim dâmen senin ey rahmeten li'l-âlemîn
Şöhretim isyân benim sen afv ile meşhûrsun
Pâdişâh-ı evvelin ü kıblegâh-ı âhirin
Evvel ü âhir imâmü'l-enbiyâ mezkûrsun
Yâ Resûlallah umarım diyesin rûz-i cezâ
Gerçi cürmüm çoktur ammâ, Itrî'ya mağfûrsun!..
Itrî Mustafa Çelebi (Buhûrizâde)
(Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nden (Dergâh) alınmıştır.)
GAZEL AÇIKLAMASI
Gölgesi yere düşmez böyle bir nahl-i Tûr'sun
Âlemi tutan güneşsin baştan ayağa nûrsun
Dünyanın gül bahçesini terkeden, yokluk mülkünün sahibi
Seni inkâr eden azabı hakeder; sana îman edene şefaat edensin
O şâh sensin ki Süleymanlar kapında karıncadır
On sekiz bin âleme hükmetmek için vazifelendirilmişsin
Ey Âlemlere Rahmet, el benimse etek senin
İsyânıyla bilinen benim ama sen affetmek ile meşhûrsun
Sen önce gelenlerin sultanı ve sonra gelenlerin de yöneldiği kıblesin
Ezelden gelmiş geçmiş bütün nebilerin imâmı olarak yazılmışsın
Yâ Resûlallah gerçi suçum çoktur ama
Umarım mahşer gününde, "Ey Itrî affedildin" diyesin.
www.yeniumit.com.tr adresinden alıntılanmıştır.
17 Nisan 2012 Salı
Güle sordum niçin bülbülü zar eylersin/ Dedi goncam açılsın diye esma okuruz
Karadan ağa
dönüp dersi dilara okuruz
Mekteb-i
aşka vardık şimdi elifba okuruz
Bülbüle
sordum neydi o günler okurdun her dem
Dedi gül
aşkına hoş nağme-i ra’na okuruz
Güle sordum
niçin bülbülü zar eylersin
Dedi goncam
açılsın diye esma okuruz
Tutuya
sordum efendim nedir bu halınız
Dedi inci
gibi sözler dizip inşa okuruz
Uykudan
gözlerimi açamazdım evvel
Şimdi uyku
yerine şi’r-i mualla okuruz
Furuği
medrese tahsilini ikmal ettin
Yeter ey dil
nice bir lafz ile mana okuruz
Furuği
Dilara: Gönül avutan, gönül süsleyen
Rana: İyi, güzel, hoş, lâtif. Pür ve revnak olan
Tutu: papağan
Mualla: yüce, ala
16 Nisan 2012 Pazartesi
Hüseyin Hüseyin diye bir Ali!
ALİ
Üç ayların içinde üç aylarla
Bir gün gelirdi
Zülfikar cenkleri yasin tütsüleriyle
Gönül tamircisi bir Ali!
Ve tuz ve buğday ve
Salasıyla bir cuma
Rüzgârıyla bir yele
Atıyla bir Ali!
Kerbela kum içinde
Gözlerimde kumdan sızı
Çöl ağlar, güvercin kan içinde
Hüseyin Hüseyin diye bir Ali!
Bir ana bir Fatıma
Bir baba bir Ali!
Kolum var, şükür
Kalbim de ey Ali!
Bir yalnızlık bir Ali!
İçsen zehir, dönsen kemik
On yedisinde ölüme can sunan
Toprağa bulanmış bir Ali!
Nokta kalesinin kapısı
Geceye imam, gündüze imam
Bende bir Ali var
Aşk ile bir Ali!
Ey Ali! Eyy Ali!..
İsmail Karakurt
Az Edebiyat 10, Bahar sayısı 2011
Üç ayların içinde üç aylarla
Bir gün gelirdi
Zülfikar cenkleri yasin tütsüleriyle
Gönül tamircisi bir Ali!
Ve tuz ve buğday ve
Salasıyla bir cuma
Rüzgârıyla bir yele
Atıyla bir Ali!
Kerbela kum içinde
Gözlerimde kumdan sızı
Çöl ağlar, güvercin kan içinde
Hüseyin Hüseyin diye bir Ali!
Bir ana bir Fatıma
Bir baba bir Ali!
Kolum var, şükür
Kalbim de ey Ali!
Bir yalnızlık bir Ali!
İçsen zehir, dönsen kemik
On yedisinde ölüme can sunan
Toprağa bulanmış bir Ali!
Nokta kalesinin kapısı
Geceye imam, gündüze imam
Bende bir Ali var
Aşk ile bir Ali!
Ey Ali! Eyy Ali!..
İsmail Karakurt
Az Edebiyat 10, Bahar sayısı 2011
30 Mart 2012 Cuma
Mustafa Celep:İşçileri konuşmak, halkın işçilerini...
[B]BEN FAKİR EDEBİYATI YAPMAK[/B]
Oturdum sofraya
Elimde kaşık
Ekmeği ağzımda çiğnemeye başladım
Halk için bir kavgada kazandığım ekmeği
İki elimle bölüp anneme veriyorum anne al birini sen ye
Kümesin kapısını kapamayı unutma
Unutma kedilere kemik kaynatacaksın
Köpeğe suyunu ver ama unutma
Unut köpekleşen insanları
Kendini kavi tut.
Unut gitsin halkın üzerine bulutlar gibi çöken
Tiranları tiranları tiranları
İt kadar aklı yok firavunları
Elindeki baltayla devir.
Kardeşim ayrı
Ayrık otları gibi
Kardeşim derin uykularda
Yüzeysel uykularda kardeşim
Kardeşim kendi karanlığında ve
Sanal çarpışmalarda.
Bana hakikat gibi yüzünü göster sevgilim
Hakikat kadar seveyim perçemini.
Kalabalık yok halk var
Ben fakir edebiyatı yapmak
Bereketli topraklar üzerinde
Halk ekmek fırınına koşarak
Basarak betonlara
Hırçın, sert, kanla sulanmış toprağa basarak
Türkiye üzerinde oyun oynayanların
Hınçla ve hınçla ve hınçla
Oyunlarını bozarak
Bozarak işbirlikçi
Düzenini batı yardakçılarının
Capcanlı bir öfke bir çığlık gibi
Yırtarak damarlarını
Fakir edebiyatı yapmak istiyorum.
Kalktım bir hamle bir hışımla sofradan
Senin omuzların kadar gerçek
Çehren kadar aydınlık ve arı
Kalktım korkunç
Sofralarından halkın.
Korkutarak tiranları
Yalanları, işkenceyi, komayı ve şokları
Karaborsaları, asgari ücreti, ‘lüküs yaşamayı’
Karanlık odaları, pankartları, sömürü düzenini
Denize bakan otel odalarını, sloganları
Korkutarak korkutarak korkutarak
Fakir edebiyatı yapmak ben
Konuşmak zulumları.
Haksızlığı konuşmak, protestoları
Halkın üzerinden mitralyoz gibi geçen
Patronları konuşmak
Kızlarını kadınlarını
Paralarını konuşmak, zehirli ve yutkunarak
Mideye inen paralarını ve kahkahaları
İslamcılarla alay eden solcuları konuşmak
Plazalarda göbekli islamcıları
Sahillerde güneşlenen, uyumlu ve serbest
Burjuvaları konuşmak
Ne de uyumlu ‘her şey yolunda liberalleri’.
Kirin pasın içinde kömür karası
Otogardan iner halk otobüsüne biner
İşçileri konuşmak, halkın işçilerini
Bitlenmiş çocuklarını onların
Konuşmak konuşmak konuşmak
Halkım için fakir edebiyatı ben
Fakir edebiyatı yapmak istiyorum.
Mustafa Celep
Değirmen Dergisi
Oturdum sofraya
Elimde kaşık
Ekmeği ağzımda çiğnemeye başladım
Halk için bir kavgada kazandığım ekmeği
İki elimle bölüp anneme veriyorum anne al birini sen ye
Kümesin kapısını kapamayı unutma
Unutma kedilere kemik kaynatacaksın
Köpeğe suyunu ver ama unutma
Unut köpekleşen insanları
Kendini kavi tut.
Unut gitsin halkın üzerine bulutlar gibi çöken
Tiranları tiranları tiranları
İt kadar aklı yok firavunları
Elindeki baltayla devir.
Kardeşim ayrı
Ayrık otları gibi
Kardeşim derin uykularda
Yüzeysel uykularda kardeşim
Kardeşim kendi karanlığında ve
Sanal çarpışmalarda.
Bana hakikat gibi yüzünü göster sevgilim
Hakikat kadar seveyim perçemini.
Kalabalık yok halk var
Ben fakir edebiyatı yapmak
Bereketli topraklar üzerinde
Halk ekmek fırınına koşarak
Basarak betonlara
Hırçın, sert, kanla sulanmış toprağa basarak
Türkiye üzerinde oyun oynayanların
Hınçla ve hınçla ve hınçla
Oyunlarını bozarak
Bozarak işbirlikçi
Düzenini batı yardakçılarının
Capcanlı bir öfke bir çığlık gibi
Yırtarak damarlarını
Fakir edebiyatı yapmak istiyorum.
Kalktım bir hamle bir hışımla sofradan
Senin omuzların kadar gerçek
Çehren kadar aydınlık ve arı
Kalktım korkunç
Sofralarından halkın.
Korkutarak tiranları
Yalanları, işkenceyi, komayı ve şokları
Karaborsaları, asgari ücreti, ‘lüküs yaşamayı’
Karanlık odaları, pankartları, sömürü düzenini
Denize bakan otel odalarını, sloganları
Korkutarak korkutarak korkutarak
Fakir edebiyatı yapmak ben
Konuşmak zulumları.
Haksızlığı konuşmak, protestoları
Halkın üzerinden mitralyoz gibi geçen
Patronları konuşmak
Kızlarını kadınlarını
Paralarını konuşmak, zehirli ve yutkunarak
Mideye inen paralarını ve kahkahaları
İslamcılarla alay eden solcuları konuşmak
Plazalarda göbekli islamcıları
Sahillerde güneşlenen, uyumlu ve serbest
Burjuvaları konuşmak
Ne de uyumlu ‘her şey yolunda liberalleri’.
Kirin pasın içinde kömür karası
Otogardan iner halk otobüsüne biner
İşçileri konuşmak, halkın işçilerini
Bitlenmiş çocuklarını onların
Konuşmak konuşmak konuşmak
Halkım için fakir edebiyatı ben
Fakir edebiyatı yapmak istiyorum.
Mustafa Celep
Değirmen Dergisi
26 Mart 2012 Pazartesi
Doğukan İşler güzel söylemiş:dünya diye bir şey yok sevgilim
Peki duA
zalimin zulmü var sevgilim
sevelim birbirimizi
sevelim ve inan Allah birdir
buluşalım seninle
şehrin resmi ideoloji kokan meydanlarında
avuçlarımızla doğuralım
ne varsa gönlümüzde saklı kalan
terlesin avuç içlerimiz
içlerimize işlesin terimiz
iman edelim bizden ücret istemeyenlere
sevelim ve inan Muhammed Allah’ın elçisidir
dünya diye bir şey yok sevgilim
bir hayal perdesi gözlerimizdeki
göz göze bakışıp kalalım
ben senin hayalin, sen benim yalanım
sevelim ve inan tüm insanlar hüsran içindedir
bekleyelim sabır ile o anı
uzatalım bu aşkı bir elif miktarı
zalimler dostumuz değil
kaçalım şehrin öbür ucuna
sevelim ve inan her nefs ölümü tadacaktır
fazla vaktimiz yok sevgilim
sevelim
sevelim ve
yıkılsın Bizans ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası banknotları!
DOĞUKAN İŞLER
ğ dergisi - Kasım - Aralık 2011, sayı 1
12 Mart 2012 Pazartesi
can nesimi
gel gönül hüsn-ü halini bir bilir yarene sor
bab-ı aşkın miftahını bir sahib irfana sor
her tabib aşka yar olmaz ondan sorma ilacı
suret hal derler masaldır hikmet-i Lokmana sor
çekmeyen gafil ne bilsin nar-ı aşkın kıymetin
çekmeye takat mı kaldı ben bu aşkın zahmetin
gel sineme kıl temaşa sinemde bağ-ı zeytin
bağ-ı hüsnün güllerini sümbül ü reyhana sor
bir kalender meşrebiyem eynimde şal-ı aba
ben bu aşkın abdalıyam nur-u sırr-ı merhaba
zülf-ü canana dokunma lütfeyle bad-ı saba
sineyi ab-u hayatı mürşid-i merdana sor
der ki aşık gam yemezem gün bugün ferdalara
geç geçende dem bu demdir düşme boş sevdalara
Nesimi'yem ibret olsun aşık-ı rüsvalara
görenlerden ayrı düştüm durağı devrana sor
3 Mart 2012 Cumartesi
haykırış
işte orada bir kayanın eşiğinde iki büklüm bir adam
bir adam ve bir kaya: unutmalı onu kahrıyla, kaç ayaz
esmeli daha
soğuk; saçının telleri değmez tenine,
bozuk; göz yaşı döken de yok onun kederine
kaç ses vardır şimdi aklında, kaç anı akşamında
güneşe değse yanar mı, kudreti günahsız yaşar mı?
bilinmez.
şükür bize bir canlı var dizinde, bir serçe.
bir serçe de gönlünde:
"ben okudum eski sesli duvar yazılarını,
meramı yüzüne gücü ise feryada yetmedi, ah sahibim.
yoksa dünya olmazdı kan revan içinde.
şarkılarımızın suskun olduğunu geç farketti, azizim.
gülümseyerek uzandı bu kayanın eşiğine
gözünden bir rüya geçti
başka dostu yoktur, kardeşimin."
gök gürledi, yağmur değdi yüzüne.
gözlerini açtı hafiften, serçe üşürken
"bir sen kaldın bahçemde, kimdi o kadın gecemde?"
toprak renginde bir kadındı o,
giderken bir şarkı mırıldandı:
"bir oğul kaybettim burada
henüz yolun başında
gözü aşkı aradı
gerçeğin peşinde bir hükümdara kandı."
korktu. titrerken, serçe uzaklaştı gönlünden.
bir yılan süzüldü. bakakaldı.
çocukluğundan bir resim geldi önüne
karanlık bir gecede ak elbiseler içinde
şekilsiz ve silüetsiz, fena halde giden
kadın ve adamları gördü
sonradan duyacaktı
buluştukları yer, Koyé Mar'dı
gülümsedi, yüzünü çevirdi
kayayı öptü tam üç kez
ilk adımlarını attı sonra,
yılan, serçe ve 'onların' buluştukları yöne.
henüz yolun başında
gözü aşkı aradı
gerçeğin peşinde bir hükümdara kandı."
korktu. titrerken, serçe uzaklaştı gönlünden.
bir yılan süzüldü. bakakaldı.
çocukluğundan bir resim geldi önüne
karanlık bir gecede ak elbiseler içinde
şekilsiz ve silüetsiz, fena halde giden
kadın ve adamları gördü
sonradan duyacaktı
buluştukları yer, Koyé Mar'dı
gülümsedi, yüzünü çevirdi
kayayı öptü tam üç kez
ilk adımlarını attı sonra,
yılan, serçe ve 'onların' buluştukları yöne.
~~Ahmet Aslan~~
15 Şubat 2012 Çarşamba
hicap ile pir sultan abdal
birlik makamında bir güzel gördüm
leblerinin şekeri var kandi var
aşıkı çok imiş aradım sordum
nice bencileyin derdmendi var
cemali geliyor hayalde düşte
canım asumanda kandilde arşta
uzakta yakında yeminde pişte
her nereye baksam ali'm kendi var
gâh bahçeye girer gülden görünür
gâh mana söyleşir dilden görünür
gâh gönül evinde mihman görünür
aşıkına türlü türlü fendi var
şükür olsun bu sevdaya ulaştım
muhabbet bağını gezdim dolaştım
on iki imamın cemine düştüm
şimdi boynumuzda aşk kemendi var
pir sultanım sever böyle dilberi
bu cümle cihanın yekta gevheri
kahrın lutfun çeker isen gel beri
sevdiğimin nerde bir menendi var
~kand: şeker, tat
~yemin: sağ taraf
~piş: ön
~aşk kemendi: alevilerde ''rehber-yol gösteren'' adı verilen zat,yollarına girecek kişinin boynuna bir çevre atıp sağ eliyle o çevrenin ucunu ve tarikate girecek kişinin sağ elini tutar,dedeye götürür. bektaşilerde çevre yerine,o akşam kesilen koyunun yününden örülmüş bir uzun kuşak vardır ki buna tıyg-bend (kılıçbağı) denir.sevgi kayışı anlamına gelir.
~menend: benzer, eş
~~abdülbaki gölpınarlı'dan~~
leblerinin şekeri var kandi var
aşıkı çok imiş aradım sordum
nice bencileyin derdmendi var
cemali geliyor hayalde düşte
canım asumanda kandilde arşta
uzakta yakında yeminde pişte
her nereye baksam ali'm kendi var
gâh bahçeye girer gülden görünür
gâh mana söyleşir dilden görünür
gâh gönül evinde mihman görünür
aşıkına türlü türlü fendi var
şükür olsun bu sevdaya ulaştım
muhabbet bağını gezdim dolaştım
on iki imamın cemine düştüm
şimdi boynumuzda aşk kemendi var
pir sultanım sever böyle dilberi
bu cümle cihanın yekta gevheri
kahrın lutfun çeker isen gel beri
sevdiğimin nerde bir menendi var
~kand: şeker, tat
~yemin: sağ taraf
~piş: ön
~aşk kemendi: alevilerde ''rehber-yol gösteren'' adı verilen zat,yollarına girecek kişinin boynuna bir çevre atıp sağ eliyle o çevrenin ucunu ve tarikate girecek kişinin sağ elini tutar,dedeye götürür. bektaşilerde çevre yerine,o akşam kesilen koyunun yününden örülmüş bir uzun kuşak vardır ki buna tıyg-bend (kılıçbağı) denir.sevgi kayışı anlamına gelir.
~menend: benzer, eş
~~abdülbaki gölpınarlı'dan~~
13 Şubat 2012 Pazartesi
Alper Özdemir'den Zambiya için oynayan çocuklara...
Zambiya da bir gün kupa kazanır a dostlar
Aidsten tozun toprağın içinden baş veriyorum
Kaydımı açıyorum insanların arasına
Susuzluk uyuşuyor
morfin kıvamında her ne yuttumsa
Başımı ezen değirmenler var
Beyaz diyorlar oysa beyaz hiç olmadı bunların ellerindebeyaz
Karayım göğün kuşağını bağladım karalığımla
Çalgıda benim de payım var panayırlarınız şen ola
Evimde bir mitralyöz
Ağır adımları tankerlerin avuç içinde kara süvariler
Kalbimi açığa çıkaran şimdilik bunlar
Yükümün altında gül sessizlikleri
Frengiye tutulmuş bir baygın yok ardında
Yeri göğü inleten yağmurlar yağıyor ara sıra
Biz de gol attık artık baygınlığa
Uyuşukluk hükmen yenik
Evet hakem orta noktasını gösteriyor hayatımızın
Bakıyorum oradan
bir çok şey kalmışgeride
Gözlerim görmeye ilişiyor, yaklaşıyor
Harman yerleri, yerden biten buhar
Çayın demi gibi iner Afrika’ya akşam
Ruhumu serip dallara uyuduğumda
Tanrı toplar onları
Her sabah getirir koyar başucuma.
Kupayı biz mi kazandık şimdi abiler
Bahisçileri şaşırttıköyle mi
Bahanemiz bile yokken hatırlanmaya
Bu cümbüş iliklerimde bir şeyleri açıklar
Son sözüm olacaksa eğer
Zambiya için oynayan çocuklara
Dua dua dua
Kalbim şimdilik kara kıta.
Alper Özdemir
her kim bana ağyar ise hak tanrı yar olsun ona...
her kim bana ağyar ise
hak tanrı yar olsun ona
her kancaru varır ise
bağ u bahar olsun ona.
bana ağu sunan kişi
şehd ü şeker olsun aşı
kolay gele müşkül işi
eli erer olsun ona.
acı dirliğim isteyen
tatlı dirilsin dünyada
kim ölümüm ister ise
bin yıl ömür olsun ona
her kim diler ben har olam
düşman elinde zâr olam
dostları şad u düşmanı
dost maşuk yar olsun ona.
ardımca taşlar atanı
hak tahta ağdırsın onu
önüme kuyu kazanı
güller nisar olsun ona.
her kim diler ise benim
ol dostumdan ayrıldığım
gözlerinden hicap gitsin
didar ıyan olsun ona
bu muhlis oğlu paşa'nın
güldüğün istemiyenin
ağladığım istiyenin
gözüm pınar olsun ona.
Aşık Paşa
ağyar: düşman, yabancı
ağu: zehir
har: aşağı, değersiz
hicap: utanma, utanç.
kancaru: nereye
maşuk: sevilen
müşkül: güç
nisar: serpme
şad: sevinçli
şehd: bal
zâr: ağlama, inleme
ıyan:ayan
hak tanrı yar olsun ona
her kancaru varır ise
bağ u bahar olsun ona.
bana ağu sunan kişi
şehd ü şeker olsun aşı
kolay gele müşkül işi
eli erer olsun ona.
acı dirliğim isteyen
tatlı dirilsin dünyada
kim ölümüm ister ise
bin yıl ömür olsun ona
her kim diler ben har olam
düşman elinde zâr olam
dostları şad u düşmanı
dost maşuk yar olsun ona.
ardımca taşlar atanı
hak tahta ağdırsın onu
önüme kuyu kazanı
güller nisar olsun ona.
her kim diler ise benim
ol dostumdan ayrıldığım
gözlerinden hicap gitsin
didar ıyan olsun ona
bu muhlis oğlu paşa'nın
güldüğün istemiyenin
ağladığım istiyenin
gözüm pınar olsun ona.
Aşık Paşa
ağyar: düşman, yabancı
ağu: zehir
har: aşağı, değersiz
hicap: utanma, utanç.
kancaru: nereye
maşuk: sevilen
müşkül: güç
nisar: serpme
şad: sevinçli
şehd: bal
zâr: ağlama, inleme
ıyan:ayan
10 Şubat 2012 Cuma
ÖLMEK GİBİ SEVMEK!
ömrüm,
sana karşı boş bulunmakla geçiyor. seni her ziyaretimde, tabancamı
emanete bırakıyorum. gözlerin uçaklarla bombalarken bağrımı, kendime
affından gayrı sığınak bulamıyorum. beni affetmelisin! bunu yapacağına
inanarak başlamalısın işe. biliyorum, yaptığım gaflar boyumu geçti.
şimdi elimi her belime attığımda, bana doğrultulan tabancanın aslında
benim tabancam olduğunu anlıyorum. elimi her beline attığımda, bir müzik
kutusu infilak ediyor gibi başlayan bir şarkı... yo hayır, seninle dans
etmek için değil bütün bu arbede, tüm bu devranın efsunlu çarkı! seni
dansa kaldırmam için bir çocuğu hıçkırık tutsa, kâfi!
dünyanın
bütün bahaneleri bir araya gelse, yaşadıklarımızı berkitemez. birimiz
neden bahsettiğimizi unutmalı! neden bahsettiğimizin ne önemi var? hem
neden bahsedebiliriz ki biz?! bahsettiklerimizin ne kadar ötesine
geçebiliriz? mesele şu; biz bir şeyden bahsederken, bir şeyden
bahsettiğimizin her daim farkındayız! susup, sadece birbirimize baksak?
ve bu sıra gözlerimiz dahi konuşmasa… sanki o vakit, gerçek bir
suskunluk koyabiliriz aramıza.
başımıza
ne geldiyse, hep konuştuklarımızdan! tabi bir de anladıklarımız var.
oysa ne varsa, konuşamadıklarımızda! ne varsa, işte o anlamadıklarımız
var ya, hepsi onlar! oraya gitmenin bir yolunu bulmalıyız. konuşmadan ve
anlamadan, insan neyin farkında olabilir ki? ey senin farkında olmamla
başlayan maceram, bana borç ver biraz! ey sırrın bir işe yaramadığı
açıklık! ey sen! ve ey sen olmayan! ve ey sen olmakla olmamak arasında
salınan! bütün yazmadıklarım beni bulsun, böylece yazmayabilirim!
sana
dönünce lunaparkta bir çocuğun ölümünü seyreder gibiyim azizem. ben
artık biraz uyumalıyım. biraz kiraz yemeliyim. ve ey su içmek, beni
boşver! ölmek gibi sevmek… asıl bu eksik aramızda!
8 Şubat 2012 Çarşamba
Kur'an Kelamımızdır...
ey hoca kab-ı gavseyn
bizim makamımızdır
hizmet için demadem
Cibril gulamımızdır.
surette rind-u meyhur
mest-ü harabız amma
siret'te Hak ile Hak
olmak nizamımızdır.
duvara karşı secde
etmek bize ne hacet
bizim namazımızda
Allah imamımızdır.
ey vaiz-i riyakar
Kur'anı bilmiyorsun
gel bizden anla zira
Kur'an kelamımızdır.
şer-i şerif'i tağyir
etme sakın Harabi
zahitlerin helali
bizim haramımızdır.
Edip Harabi
kab- gavseyn: ne birlik ne ayrı, birbirine iki arşın kadar yakın, iki mızrak uzunluğunda mesafe, iki kaşın arası, tanrı ile insan arasındaki uzaklık.
suret: dış görünüş, biçim.
rind: kalender, derviş;
meyhur: içki içen, ayyaş, sarhoş.
siret: bir kişinin içi, ahlakı.
şer-i şerif: Hz.Muhammed'in şeriatı, kutsal hukuk sistemi.
tağyir: bozma, başkalaştırma, değiştirme.
bizim makamımızdır
hizmet için demadem
Cibril gulamımızdır.
surette rind-u meyhur
mest-ü harabız amma
siret'te Hak ile Hak
olmak nizamımızdır.
duvara karşı secde
etmek bize ne hacet
bizim namazımızda
Allah imamımızdır.
ey vaiz-i riyakar
Kur'anı bilmiyorsun
gel bizden anla zira
Kur'an kelamımızdır.
şer-i şerif'i tağyir
etme sakın Harabi
zahitlerin helali
bizim haramımızdır.
Edip Harabi
kab- gavseyn: ne birlik ne ayrı, birbirine iki arşın kadar yakın, iki mızrak uzunluğunda mesafe, iki kaşın arası, tanrı ile insan arasındaki uzaklık.
suret: dış görünüş, biçim.
rind: kalender, derviş;
meyhur: içki içen, ayyaş, sarhoş.
siret: bir kişinin içi, ahlakı.
şer-i şerif: Hz.Muhammed'in şeriatı, kutsal hukuk sistemi.
tağyir: bozma, başkalaştırma, değiştirme.
3 Şubat 2012 Cuma
Zulmün her türlüsü kötü kardeşler...
SON YERİNE
Zulmün her türlüsü
Kötü kardeşler
Hiçbiri
İnsana göre değil
Ağaç dikmek sabahları uyanmak iyi
İyi hayvanlara bakmak çiçekleri sulamak
Rahatsalar uyuyan insanların soluğunu dinlemek iyi
İyi hürlüğü düşünmek
Yaşamak onun için
Bütün gün çalışmak onun için iyi
Bütün çocukların uyuyuşu uyanışı iyi
Zulmün her türlüsü kötü.
İLHAN BERK
EVİ GİBİ YERYÜZÜ...
HACI BEKTAŞ VELİ
Bir resimde bağdaş kurmuş oturuyor Hacı Bektaş Veli. Evi gibi
yeryüzü.
Bir bulut düşürmüş başını duruyor. Onunla gidip gelen. Uzakta
bellibelirsiz.
Beyaz, uzun kavuğu. Demek ki güneş var.
Kucağına almış bir ceylanı, bir aslanı. Duruyorlar. Üç kişiler.
Hayvanları mı severdi Hacı Bektaş Veli? Bilmiyoruz. Ama açıktı
hep evinin kapısı.
Çizgili mintanı. Yalın. Düz. Ta bileklerine değin uzuyor, uzayıp
orda kalıyor.
Yüzü? Uzun yüzü. Sakallı, virdi okur gibi de önüne bakıyor.
Delik değil kulağı ve halkasız.
Yanında yeryüzü: Ağaçlar, sular, gök. Her sabah okuduğu.
İLHAN BERK
31 Ocak 2012 Salı
sonra bir şey oldu...
Vahşi
Değil Hür
babam kapkaççılar çalmasın diye
iç cebine dikmişti beni
kim çıkarıp "hep aynı
gün" isimli konserve kutusuna koydu
gözlerimdeki siren seslerini
hangi ilaç tedavi etti
halbuki ben otuzumdan önce
dünyanın üzerine sprey boyayla
"isyan" yazacaktım
babam şahittir, yerçekimini
ayaklarımdan kazımıştım
babam şahittir, paraşütle bir
şiirin içine atlayıp
sustalıyla girişmiştim kelimelere
sonra bir şey oldu
kırışık giderici kremleri
hayatıma sürüp
dümdüz bir yaşamı sımsıkı
giydirdiler
ehliyet kemerleriyle boğmaya
çalıştılar beni
bağırdım
ocağın altını kısar gibi sesime
dokundular
bağırdım
dudaklarımdan küfürleri
kerpetenle çektiler
işkence izlerime bak: taksitler
ve krem rengi koltuk takımı
savaşta bir erin yazdığı mektubu
öğrencilerine kötü gramer örneği
olarak okutan öğretmenle
aynı artık fikirlerim
halbuki babam şahittir
eskiden bir dikişte hürriyettim
AYŞE
SEVİM
(Hece,
Ekim, 178)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)