"yaralarım aşktandır"
Füruğ

15 Ağustos 2012 Çarşamba

kamû âzaları Allah diyen gelsin bu meydane...

cânı cânana kurban eyleyen gelsin bu meydane
soyup benliğini uryan olan gelsin bu meydane

bu meydan mekteb-i irfan cesaret edemez her can
haset kin kibr u cehlini koyan gelsin bu meydane

ne bilsin derdimi dertsiz olanlar anlamaz halin
bu Allah derdidir âgâh olan gelsin bu meydane

visâliyle diyen Allah, mürâî gelmesin kâfi
riyâsız aşk ile Allah diyen gelsin bu meydane

uzatma dilini Allah deyen âşıklara zinhar!
fezkürûnî emr-u ferman duyan gelsin bu meydane

dilin bal bal demekle ağzına tat gelmez ey ihvan
kamû âzaları Allah diyen gelsin bu meydane

kelâmî kalbten Allah de seni dîvane sansınlar
seherler zikredip lezzet alan gelsin bu meydane

Kelami

Kani Karaca'nın sesinden...
http://www.youtube.com/watch?v=Ytb3Pq1x27Y&feature=share

7 Haziran 2012 Perşembe

Cahit Zarifoğlu İçin İki Dal Sigara


                                               7 Haziran 1987'de memleketine dönen Cahit Zarifoğlu için...
I.
Okur Mektubu

cahit abi
87den bu yana çok şey değişti

sana ya mektup yazılır ya şiir
hepsinden iyisi bir fatiha
o incele incele bir iz olan ruhuna
bir 40 küsur sene dokundun ki
şu dünyaya, evveliyatını bilmem, az mı ama
bir kalp bilmediğini öğretir gibi dünyaya
şimdilerde bir rüzgâr esiyor sanırım samyeli
herkes toplanmış doğunun orta yerinde
sanki doğru söylüyor bu defa ortadoğu
gene yalan söylüyor gerisi
görseydin oturup ağlardın
yo hayır oturmazdın ama kesin ağlardın
biz internetten takip ediyoruz meseleyi
-ne harbiydin ama sakalların vardı
adama çekip vur diyordu nerde görsen zulmü
bir tebrik bile edemedik meyil yoluyla  mısırlı tunuslu kardeşleri
sen kalkıp para yollardın 79da afganistanlı meral marufa

en çok hangi şairi görmek isterdim o yanda
diye sorarken farkettim bu gerçeği
hele bi karşılaşalım ilk şunu diyeceğim sana
şiir miir yalanmış be abi!

II.
Aramızda Yalnız O

aramızda yalnız o

o olarak nallarını parlatır gibi bir atın ilahiler söylenen kirli sakallı bir odadan balkona atarak kendini bir genç kızın karanlığından çekip hınçla ve kaynayan bir süt renginde trenlerle ahbap sokularak bir müddet gençliğin ter akan sularından avrupalanmaklı günlere sonra dönüp memlekete uyanır gibi çok rüyalı bir uykudan kalkar gibi kumar masasından -evet aynen öyle döndü Avrupa’dan kalkar gibi kumar masasından- seğirtir alanlara açık havalara bir gece dayanır kapısına zekanın iliştirerek bütün her şeyini beni deli ettin ama iyi de ettin diyerek kalkar gider -sağcı değildi amma en çok o severdi necip fazılı-  kalkar gider yol sorar yol bulur yol açar  sakal tutar sakal bırakır

aramızda yalnız o

maraş sokaklarında germen sokaklarında kars garında istanbul tuzla kışlada ha bire kavgalı dünyayla ha bire sevdalı dans eder ilahiler aklında ince bel yanık türkü dalgalanan saçlar ah yanılmak payı ah dişiliğini kullanma* artık Avrupa –- orda memleket orada secdeler şelaleler caddeler seccadeler

aramızda yalnız o

gizlice ağlayan bir şark çocuğuna atlar emanet eden elleriyle tütün kokan elleriyle aramızda bir tek o yasinler okunan bir odadan uzatarak boynunu ta avlunun kapısına yoldan gelip geçenlere bir müddet kelimesiz bakınarak sonra ansızın bir bakış bir el bir koku sonra tövbe bir kere daha tövbe sonra tövbenin sıcaklığı bir sıcak çorba gibi deveranı gövdede sonra bir sigara sonra koşarak tekrar giren o adam odanın tam ortasına

aramızda yalnız o

öyküler şiirler romanlar ortasında daktilonun başında meczup kelimelerle herkes kendi işinde ciddiye alınmak değil mesele neydi mesele yeniden hal sormak cezbolmak Allah’ın kelimeleriyle aramızda bir tek o büyük fikirlerin ortaya atıldığı bıyıklı bir odadan en fenası dostların bile sırıtması tam kendini atacakken zalimin ortasına tam mahrem şiirlerle açacakken mazlumun kilitli kapısını tam gizli gizli öpecekken tek öpülmesi gerekeni ah en kötüsü müslüman olmak varken islamcı olması dostların bile
ekmek yemek dururken ha bire ekmekten konuşması
 
aramızda bir tek o 

şiirden teknikten üsluptan dem vurulurken gözlüklü bir odada göğsünü yarar gibi açar pencereleri herkesin hayretinden kalkar gider bağırır aramızda bir tek o herkese ve herkesin duyacağı şekilde bir şiirin orta yerinde köyün kahvesinde bulvarda ama mertçe delikanlıca aramızda bir tek o akord etmeden ses tellerini öyle içten öyle derin öyle hakiki bağırır hiç çekinmez:

‘rasko iman ağrısı çekmektedir.’

 Yunus Melih Özdağ/ 7 Haziran 2011

*rahmet sana milyon çiçek ilhami abi!

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Hakikat var, hakikatdan içeri.

Şer-i şerif inkar olunmaz amma
Şeri'at var, şeri'atdan içeri
Tarikatsız Allah bulunmaz amma
Tarikat var, tarikattan içeri.

Gördüğün şeri'at, şeri'at değil
Gitdiğün tarikat, tarikat değil
Hakikat sandığın, hakikat değil
Hakikat var, hakikatdan içeri.

Vech-i Harabi'ye gel eyle dikkat
Hakk'ın cemalini eylersin rü'yet
Sade Hak var demek değil ma'rifet
Ma'rifet var, ma'rifetden içeri.

Edip Harabi

Hakkak Hüsnü Kazım Efendi'nin teşvikiyle söylenmiştir.

Şer-i şerif: Şeri'at, hukuki değerler.
Vech: yüz.
Rüy'et: görme, bakma
cemal: yüz güzelliği.

25 Nisan 2012 Çarşamba

S.Kemal Yazgıç'tan Münacaat...

MÜNACAAT

rabbim bana bir cümle
öğret ki amel edeyim
bir cümle
yorgunluk şeytanına karşı
içimdeki firavuna
kulluğumu hatırlatan bir cümle
beş vakit için bir cümle
göğe ok atan nemruda
bir sivrisinek
sana avuç açan bana bir cümle
cuma için bir cümle
safları sık tutan
boşlukları dolduran cemaat için
bir cümle
kurban için bir cümle
gurbetten kurtaran
sana yaklaştıran bir cümle
kıble için bir cümle
istikâmet ve istikbal için
mücrim gibi bakmamak
titrememek için bir cümle
kırkta bir için bir cümle
malın kölesi olmamak
seni unutmamak için bir cümle

SUAVİ KEMAL YAZGIÇ

(İstanbul Bir Nokta, 118,Kasım 2011)

19 Nisan 2012 Perşembe

Şair Leyla Hanım'dan Naat...

Na't

Bu cismim ateş-i aşkınla yansun Yâ Resûlallah,
Dü çeşmim hâb-ı gafletten uyansun Yâ Resûlallah,

Gidüp boynumda zincirimle ben ol Ravza-i Pâke
Görenler hep beni divane sansun Yâ Resûlallah,

O rütbe ağlayam çöllerde feryad eyleyem ben kim
Sirişk-i dîdem al kana boyansun Yâ Resûlallah,

Şu kâfir nefs elinden bu dil-i bî-çareyi kurtar,
Yeter cürm ü fısk u kabahatdan usansun Yâ Resûlallah,

Kulun Leylâ’yı mahşer ehline Sen eyleme rüsvây,
Günahından bu dünyada utansın Yâ Resûlallah

Leylâ Hanım 


hab-ı gaflet:gaflet uykusu
sirişk-i dide:gözyaşı
Ravza-i Pak:  Hazreti Muhammed'in kabr-i şerifi.
dü çeşmim:iki gözüm

Şair Nigar Hanım'dan Münacaat...

MÜNACAAT


Ey İlâh-ı kâinat, ey masdar-ı sun'-ı kemâl
Varlığındır var olan, yoktur o varlıkta zevâl..

Ey cenâb-ı kibriyâ, bizler gibi âcizlere,
Kibriyâ-yı Zât'ını mümkün müdür etmek hayâl?!.

Daima Allah'tır kalbimde tesbih ettiğim,
Bârğâh-ı lütfuna çıkmaz mı bu feryâd-ı bâl?

Pür-günâhım, pür-günâh olmakla mağrurum buna,
Şevk-ı afvındır sebeb, afv isterim, ey Zü'l-Celâl!

Rahmetinden kat'-ı ümmîd etmeyi men' etmesen,
Fart-ı isyanımla bulmazdım münâcâta mecâl.

Vâkıf-ı her hâlsin, yoksa n'olurdu hâlimiz?
Çaresizlikte bize kalsaydı ger ta'rîf-i hâl?

Sabr ile me'lûf kıldın, ey Azîmu'ş-şân beni
Etmedim âlemde Sen'den gayre ben arz-ı melâl!

Derdinin dermanını Sen ver Niğâr-ı bî-kesin
Ey İlâhu'l-halk, ey Rabb-i kerîm-i Zü'l-celâl!..

Niğâr Hanım (1862- 1918)

Senin evsâfını kaabil midir etmek Şeref îfâ/ Ne çâre elde yoktur ihtiyârım yâ Rasûlallah

Nat-ı Dîger

Günahtan gayri yok bir özge kârım yâ Rasûlallah
Geçer gafletle her leyl ü nehârım yâ Rasûlallah

Serâpâ dolmada defterler a'mâl-i kabîhimle
Kirâmen Kâtibîn'den şermisârım yâ Rasûlallah

Nide pervâz edem uçmağa ferdâ kalmışım âciz
Kemend-i nefs ü şeytâna şikârım yâ Rasûlallah

Eşiğin görmeğe bin cânım olsa eylerim kurban
O rütbe hadden aştı intizârım yâ Rasûlallah

Ölür isem gubâr-ı Ravzana yüz sürmeden tâ haşr
Döğünsün taş ile seng-i mezârım yâ Rasûlallah

Senin evsâfını kaabil midir etmek Şeref îfâ
Ne çâre elde yoktur ihtiyârım yâ Rasûlallah


Şeref Hanım (d. 1809 - v. 1861)

18 Nisan 2012 Çarşamba

Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim /Vaslına mümkin ola yetürmek sabâ beni

Yâ Râb! Belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşktan kılma cüdâ beni


Az eyleme inâyetini ehl-i derdden
Ya'ni ki çok belâlara kıl mübtelâ beni


Oldukça ben, götürme belâdan irâdetim
Ben isterim belâyı, çü ister belâ beni


Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın
Geldikçe derdine beter et mübtelâ beni


Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkin ola yetürmek sabâ beni


Nahvet kılıp nasîb Fuzûlî gibi bana
Yâ Râb, mukayyed eyleme mutlak bana beni


FUZÛLÎ (v.1556)

Şöhretim isyân benim sen afv ile meşhûrsun...

GAZEL
Sâyesi düşmez yere bir böyle nahl-i Tûr'sun
Mihr-i âlem-gîrsin başdan ayağa nûrsun

Târik-ı gülzâr-ı âlem mâlik-i mülk-i adem
Münkirine mahz-ı mâtem mü'minîne sûrsun

Sensin ol şâh kim Süleymanlar kapunda mûrdur
On sekiz bin âleme hükmetmeğe me'mûrsun

El benim dâmen senin ey rahmeten li'l-âlemîn
Şöhretim isyân benim sen afv ile meşhûrsun

Pâdişâh-ı evvelin ü kıblegâh-ı âhirin
Evvel ü âhir imâmü'l-enbiyâ mezkûrsun

Yâ Resûlallah umarım diyesin rûz-i cezâ
Gerçi cürmüm çoktur ammâ, Itrî'ya mağfûrsun!..

Itrî Mustafa Çelebi (Buhûrizâde)
(Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nden (Dergâh) alınmıştır.)


GAZEL AÇIKLAMASI
Gölgesi yere düşmez böyle bir nahl-i Tûr'sun
Âlemi tutan güneşsin baştan ayağa nûrsun

Dünyanın gül bahçesini terkeden, yokluk mülkünün sahibi
Seni inkâr eden azabı hakeder; sana îman edene şefaat edensin

O şâh sensin ki Süleymanlar kapında karıncadır
On sekiz bin âleme hükmetmek için vazifelendirilmişsin

Ey Âlemlere Rahmet, el benimse etek senin
İsyânıyla bilinen benim ama sen affetmek ile meşhûrsun

Sen önce gelenlerin sultanı ve sonra gelenlerin de yöneldiği kıblesin
Ezelden gelmiş geçmiş bütün nebilerin imâmı olarak yazılmışsın

Yâ Resûlallah gerçi suçum çoktur ama
Umarım mahşer gününde, "Ey Itrî affedildin" diyesin.


www.yeniumit.com.tr adresinden alıntılanmıştır.

17 Nisan 2012 Salı

Güle sordum niçin bülbülü zar eylersin/ Dedi goncam açılsın diye esma okuruz



Karadan ağa dönüp dersi dilara okuruz
Mekteb-i aşka vardık şimdi elifba okuruz

Bülbüle sordum neydi o günler okurdun her dem
Dedi gül aşkına hoş nağme-i ra’na okuruz

Güle sordum niçin bülbülü zar eylersin
Dedi goncam açılsın diye esma okuruz

Tutuya sordum efendim nedir bu halınız
Dedi inci gibi sözler dizip inşa okuruz

Uykudan gözlerimi açamazdım evvel
Şimdi uyku yerine şi’r-i mualla okuruz

Furuği medrese tahsilini ikmal ettin
Yeter ey dil nice bir lafz ile mana okuruz

Furuği

Rana: İyi, güzel, hoş, lâtif. Pür ve revnak olan
Tutu: papağan
Mualla: yüce, ala

16 Nisan 2012 Pazartesi

Hüseyin Hüseyin diye bir Ali!

ALİ

Üç ayların içinde üç aylarla
Bir gün gelirdi
Zülfikar cenkleri yasin tütsüleriyle
Gönül tamircisi bir Ali!

Ve tuz ve buğday ve
Salasıyla bir cuma
Rüzgârıyla bir yele
Atıyla bir Ali!

Kerbela kum içinde
Gözlerimde kumdan sızı
Çöl ağlar, güvercin kan içinde
Hüseyin Hüseyin diye bir Ali!

Bir ana bir Fatıma
Bir baba bir Ali!
Kolum var, şükür
Kalbim de ey Ali!

Bir yalnızlık bir Ali!
İçsen zehir, dönsen kemik
On yedisinde ölüme can sunan
Toprağa bulanmış bir Ali!

Nokta kalesinin kapısı
Geceye imam, gündüze imam
Bende bir Ali var
Aşk ile bir Ali!

Ey Ali! Eyy Ali!..


İsmail Karakurt
Az Edebiyat 10, Bahar sayısı 2011

30 Mart 2012 Cuma

Mustafa Celep:İşçileri konuşmak, halkın işçilerini...

[B]BEN FAKİR EDEBİYATI YAPMAK[/B]

Oturdum sofraya
Elimde kaşık
Ekmeği ağzımda çiğnemeye başladım
Halk için bir kavgada kazandığım ekmeği
İki elimle bölüp anneme veriyorum anne al birini sen ye
Kümesin kapısını kapamayı unutma
Unutma kedilere kemik kaynatacaksın
Köpeğe suyunu ver ama unutma
Unut köpekleşen insanları
Kendini kavi tut.

Unut gitsin halkın üzerine bulutlar gibi çöken
Tiranları tiranları tiranları
İt kadar aklı yok firavunları
Elindeki baltayla devir.

Kardeşim ayrı
Ayrık otları gibi
Kardeşim derin uykularda
Yüzeysel uykularda kardeşim
Kardeşim kendi karanlığında ve
Sanal çarpışmalarda.

Bana hakikat gibi yüzünü göster sevgilim
Hakikat kadar seveyim perçemini.

Kalabalık yok halk var
Ben fakir edebiyatı yapmak
Bereketli topraklar üzerinde
Halk ekmek fırınına koşarak
Basarak betonlara
Hırçın, sert, kanla sulanmış toprağa basarak
Türkiye üzerinde oyun oynayanların
Hınçla ve hınçla ve hınçla
Oyunlarını bozarak
Bozarak işbirlikçi
Düzenini batı yardakçılarının
Capcanlı bir öfke bir çığlık gibi
Yırtarak damarlarını
Fakir edebiyatı yapmak istiyorum.

Kalktım bir hamle bir hışımla sofradan
Senin omuzların kadar gerçek
Çehren kadar aydınlık ve arı
Kalktım korkunç
Sofralarından halkın.

Korkutarak tiranları
Yalanları, işkenceyi, komayı ve şokları
Karaborsaları, asgari ücreti, ‘lüküs yaşamayı’
Karanlık odaları, pankartları, sömürü düzenini
Denize bakan otel odalarını, sloganları
Korkutarak korkutarak korkutarak
Fakir edebiyatı yapmak ben
Konuşmak zulumları.

Haksızlığı konuşmak, protestoları
Halkın üzerinden mitralyoz gibi geçen
Patronları konuşmak
Kızlarını kadınlarını
Paralarını konuşmak, zehirli ve yutkunarak
Mideye inen paralarını ve kahkahaları
İslamcılarla alay eden solcuları konuşmak
Plazalarda göbekli islamcıları
Sahillerde güneşlenen, uyumlu ve serbest
Burjuvaları konuşmak
Ne de uyumlu ‘her şey yolunda liberalleri’.

Kirin pasın içinde kömür karası
Otogardan iner halk otobüsüne biner
İşçileri konuşmak, halkın işçilerini
Bitlenmiş çocuklarını onların
Konuşmak konuşmak konuşmak
Halkım için fakir edebiyatı ben
Fakir edebiyatı yapmak istiyorum.

Mustafa Celep
Değirmen Dergisi

26 Mart 2012 Pazartesi

Doğukan İşler güzel söylemiş:dünya diye bir şey yok sevgilim

Peki duA

zalimin zulmü var sevgilim
sevelim birbirimizi
sevelim ve inan Allah birdir
buluşalım seninle
şehrin resmi ideoloji kokan meydanlarında
avuçlarımızla doğuralım
ne varsa gönlümüzde saklı kalan
terlesin avuç içlerimiz
içlerimize işlesin terimiz
iman edelim bizden ücret istemeyenlere
sevelim ve inan Muhammed Allah’ın elçisidir

dünya diye bir şey yok sevgilim
bir hayal perdesi gözlerimizdeki
göz göze bakışıp kalalım
ben senin hayalin, sen benim yalanım
sevelim ve inan tüm insanlar hüsran içindedir
bekleyelim sabır ile o anı
uzatalım bu aşkı bir elif miktarı
zalimler dostumuz değil
kaçalım şehrin öbür ucuna
sevelim ve inan her nefs ölümü tadacaktır
fazla vaktimiz yok sevgilim
sevelim
sevelim ve
yıkılsın Bizans ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası banknotları!


DOĞUKAN İŞLER 
ğ dergisi - Kasım - Aralık 2011, sayı 1



12 Mart 2012 Pazartesi

can nesimi

gel gönül hüsn-ü halini bir bilir yarene sor
bab-ı aşkın miftahını bir sahib irfana sor
her tabib aşka yar olmaz ondan sorma ilacı
suret hal derler masaldır hikmet-i Lokmana sor

çekmeyen gafil ne bilsin nar-ı aşkın kıymetin
çekmeye takat mı kaldı ben bu aşkın zahmetin
gel sineme kıl temaşa sinemde bağ-ı zeytin
bağ-ı hüsnün güllerini sümbül ü reyhana sor

bir kalender meşrebiyem eynimde şal-ı aba
ben bu aşkın abdalıyam nur-u sırr-ı merhaba
zülf-ü canana dokunma lütfeyle bad-ı saba
sineyi ab-u hayatı mürşid-i merdana sor

der ki aşık gam yemezem gün bugün ferdalara
geç geçende dem bu demdir düşme boş sevdalara
Nesimi'yem ibret olsun aşık-ı rüsvalara
görenlerden ayrı düştüm durağı devrana sor

3 Mart 2012 Cumartesi

haykırış


işte orada bir kayanın eşiğinde iki büklüm bir adam
bir adam ve bir kaya: unutmalı onu kahrıyla, kaç ayaz
esmeli daha
soğuk; saçının telleri değmez tenine,
bozuk; göz yaşı döken de yok onun kederine
kaç ses vardır şimdi aklında, kaç anı akşamında
güneşe değse yanar mı, kudreti günahsız yaşar mı?
bilinmez.
şükür bize bir canlı var dizinde, bir serçe.
bir serçe de gönlünde:
"ben okudum eski sesli duvar yazılarını,
meramı yüzüne gücü ise feryada yetmedi, ah sahibim.
yoksa dünya olmazdı kan revan içinde.
şarkılarımızın suskun olduğunu geç farketti, azizim.
gülümseyerek uzandı bu kayanın eşiğine
gözünden bir rüya geçti
başka dostu yoktur, kardeşimin."
gök gürledi, yağmur değdi yüzüne.
gözlerini açtı hafiften, serçe üşürken
"bir sen kaldın bahçemde, kimdi o kadın gecemde?"
toprak renginde bir kadındı o,
giderken bir şarkı mırıldandı:
"bir oğul kaybettim burada
henüz yolun başında
gözü aşkı aradı
gerçeğin peşinde bir hükümdara kandı."
korktu. titrerken, serçe uzaklaştı gönlünden.
bir yılan süzüldü. bakakaldı.
çocukluğundan bir resim geldi önüne
karanlık bir gecede ak elbiseler içinde
şekilsiz ve silüetsiz, fena halde giden
kadın ve adamları gördü
sonradan duyacaktı
buluştukları yer, Koyé Mar'dı
gülümsedi, yüzünü çevirdi
kayayı öptü tam üç kez
ilk adımlarını attı sonra,
yılan, serçe ve 'onların' buluştukları yöne.

~~Ahmet Aslan~~



15 Şubat 2012 Çarşamba

hicap ile pir sultan abdal

birlik makamında bir güzel gördüm
leblerinin şekeri var kandi var
aşıkı çok imiş aradım sordum
nice bencileyin derdmendi var

cemali geliyor hayalde düşte
canım asumanda kandilde arşta
uzakta yakında yeminde pişte
her nereye baksam ali'm kendi var

gâh bahçeye girer gülden görünür
gâh mana söyleşir dilden görünür
gâh gönül evinde mihman görünür
aşıkına türlü türlü fendi var

şükür olsun bu sevdaya ulaştım
muhabbet bağını gezdim dolaştım
on iki imamın cemine düştüm
şimdi boynumuzda aşk kemendi var

pir sultanım sever böyle dilberi
bu cümle cihanın yekta gevheri
kahrın lutfun çeker isen gel beri
sevdiğimin nerde bir menendi var

~kand: şeker, tat
~yemin: sağ taraf
~piş: ön
~aşk kemendi: alevilerde ''rehber-yol gösteren'' adı verilen zat,yollarına girecek kişinin boynuna bir çevre atıp sağ eliyle o çevrenin ucunu ve tarikate girecek kişinin sağ elini tutar,dedeye götürür. bektaşilerde çevre yerine,o akşam kesilen koyunun yününden örülmüş bir uzun kuşak vardır ki buna tıyg-bend (kılıçbağı) denir.sevgi kayışı anlamına gelir.
~menend: benzer, eş



~~abdülbaki gölpınarlı'dan~~

13 Şubat 2012 Pazartesi

Alper Özdemir'den Zambiya için oynayan çocuklara...

Zambiya da bir gün kupa kazanır a dostlar

Aidsten tozun toprağın içinden baş veriyorum
Kaydımı açıyorum insanların arasına
Susuzluk uyuşuyor
morfin kıvamında her ne yuttumsa
Başımı ezen değirmenler var
Beyaz diyorlar oysa beyaz hiç olmadı bunların ellerindebeyaz
Karayım göğün kuşağını bağladım karalığımla
Çalgıda benim de payım var panayırlarınız şen ola

Evimde bir mitralyöz
Ağır adımları tankerlerin avuç içinde kara süvariler
Kalbimi açığa çıkaran şimdilik bunlar
Yükümün altında gül sessizlikleri
Frengiye tutulmuş bir baygın yok ardında
Yeri göğü inleten yağmurlar yağıyor ara sıra

Biz de gol attık artık baygınlığa
Uyuşukluk hükmen yenik
Evet hakem orta noktasını gösteriyor hayatımızın
Bakıyorum oradan
 bir çok şey kalmışgeride
Gözlerim görmeye ilişiyor, yaklaşıyor
Harman yerleri, yerden biten buhar

Çayın demi gibi iner Afrika’ya akşam
Ruhumu serip dallara uyuduğumda
Tanrı toplar onları
Her sabah getirir koyar başucuma.

Kupayı biz mi kazandık şimdi abiler
Bahisçileri şaşırttıköyle mi
Bahanemiz bile yokken hatırlanmaya
Bu cümbüş iliklerimde bir şeyleri açıklar
Son sözüm olacaksa eğer
Zambiya için oynayan çocuklara
Dua dua dua
Kalbim şimdilik kara kıta.

Alper Özdemir

her kim bana ağyar ise hak tanrı yar olsun ona...

her kim bana ağyar ise
hak tanrı yar olsun ona
her kancaru varır ise
bağ u bahar olsun ona.

bana ağu sunan kişi
şehd ü şeker olsun aşı
kolay gele müşkül işi
eli erer olsun ona.

acı dirliğim isteyen
tatlı dirilsin dünyada
kim ölümüm ister ise
bin yıl ömür olsun ona

her kim diler ben har olam
düşman elinde zâr olam
dostları şad u düşmanı
dost maşuk yar olsun ona.

ardımca taşlar atanı
hak tahta ağdırsın onu
önüme kuyu kazanı
güller nisar olsun ona.

her kim diler ise benim
ol dostumdan ayrıldığım
gözlerinden hicap gitsin
didar ıyan olsun ona

bu muhlis oğlu paşa'nın
güldüğün istemiyenin
ağladığım istiyenin
gözüm pınar olsun ona.

Aşık Paşa





ağyar: düşman, yabancı
ağu: zehir
har: aşağı, değersiz
hicap: utanma, utanç.
kancaru: nereye
maşuk: sevilen
müşkül: güç
nisar: serpme
şad: sevinçli
şehd: bal
zâr: ağlama, inleme

ıyan:ayan

10 Şubat 2012 Cuma

ÖLMEK GİBİ SEVMEK!

ömrüm, sana karşı boş bulunmakla geçiyor. seni her ziyaretimde, tabancamı emanete bırakıyorum. gözlerin uçaklarla bombalarken bağrımı, kendime affından gayrı sığınak bulamıyorum. beni affetmelisin! bunu yapacağına inanarak başlamalısın işe. biliyorum, yaptığım gaflar boyumu geçti. şimdi elimi her belime attığımda, bana doğrultulan tabancanın aslında benim tabancam olduğunu anlıyorum. elimi her beline attığımda, bir müzik kutusu infilak ediyor gibi başlayan bir şarkı... yo hayır, seninle dans etmek için değil bütün bu arbede, tüm bu devranın efsunlu çarkı! seni dansa kaldırmam için bir çocuğu hıçkırık tutsa, kâfi!

dünyanın bütün bahaneleri bir araya gelse, yaşadıklarımızı berkitemez. birimiz neden bahsettiğimizi unutmalı! neden bahsettiğimizin ne önemi var? hem neden bahsedebiliriz ki biz?! bahsettiklerimizin ne kadar ötesine geçebiliriz? mesele şu; biz bir şeyden bahsederken, bir şeyden bahsettiğimizin her daim farkındayız! susup, sadece birbirimize baksak? ve bu sıra gözlerimiz dahi konuşmasa… sanki o vakit, gerçek bir suskunluk koyabiliriz aramıza.

başımıza ne geldiyse, hep konuştuklarımızdan! tabi bir de anladıklarımız var. oysa ne varsa, konuşamadıklarımızda! ne varsa, işte o anlamadıklarımız var ya, hepsi onlar! oraya gitmenin bir yolunu bulmalıyız. konuşmadan ve anlamadan, insan neyin farkında olabilir ki? ey senin farkında olmamla başlayan maceram, bana borç ver biraz! ey sırrın bir işe yaramadığı açıklık! ey sen! ve ey sen olmayan! ve ey sen olmakla olmamak arasında salınan! bütün yazmadıklarım beni bulsun, böylece yazmayabilirim!

sana dönünce lunaparkta bir çocuğun ölümünü seyreder gibiyim azizem. ben artık biraz uyumalıyım. biraz kiraz yemeliyim. ve ey su içmek, beni boşver!  ölmek gibi sevmek… asıl bu eksik aramızda!

Alper Gencer

8 Şubat 2012 Çarşamba

Kur'an Kelamımızdır...

ey hoca kab-ı gavseyn
bizim makamımızdır
hizmet için demadem
Cibril gulamımızdır.

surette rind-u meyhur
mest-ü harabız amma
siret'te Hak ile Hak
olmak nizamımızdır.

duvara karşı secde
etmek bize ne hacet
bizim namazımızda
Allah imamımızdır.

ey vaiz-i riyakar
Kur'anı bilmiyorsun
gel bizden anla zira
Kur'an kelamımızdır.

şer-i şerif'i tağyir
etme sakın Harabi
zahitlerin helali
bizim haramımızdır.

Edip Harabi

kab- gavseyn: ne birlik ne ayrı, birbirine iki arşın kadar yakın, iki mızrak uzunluğunda mesafe, iki kaşın arası, tanrı ile insan arasındaki uzaklık.
suret: dış görünüş, biçim.
rind: kalender, derviş;
meyhur: içki içen, ayyaş, sarhoş.
siret: bir kişinin içi, ahlakı.
şer-i şerif: Hz.Muhammed'in şeriatı, kutsal hukuk sistemi.
tağyir: bozma, başkalaştırma, değiştirme.

3 Şubat 2012 Cuma

Zulmün her türlüsü kötü kardeşler...

SON YERİNE 
 
Zulmün her türlüsü
Kötü kardeşler
Hiçbiri
İnsana göre değil
Ağaç dikmek sabahları uyanmak iyi
İyi hayvanlara bakmak çiçekleri sulamak
Rahatsalar uyuyan insanların soluğunu dinlemek iyi
İyi hürlüğü düşünmek
Yaşamak onun için
Bütün gün çalışmak onun için iyi
Bütün çocukların uyuyuşu uyanışı iyi
Zulmün her türlüsü kötü.
 
İLHAN BERK
 

EVİ GİBİ YERYÜZÜ...

HACI BEKTAŞ VELİ 
 
Bir resimde bağdaş kurmuş oturuyor Hacı Bektaş Veli. Evi gibi
 yeryüzü.

Bir bulut düşürmüş başını duruyor. Onunla gidip gelen. Uzakta
 bellibelirsiz.

Beyaz, uzun kavuğu. Demek ki güneş var.

Kucağına almış bir ceylanı, bir aslanı. Duruyorlar. Üç kişiler.

Hayvanları mı severdi Hacı Bektaş Veli? Bilmiyoruz. Ama açıktı
 hep evinin kapısı.

Çizgili mintanı. Yalın. Düz. Ta bileklerine değin uzuyor, uzayıp
 orda kalıyor.

Yüzü?  Uzun yüzü.  Sakallı,  virdi  okur gibi de önüne bakıyor.

Delik değil kulağı ve halkasız.

Yanında yeryüzü: Ağaçlar, sular, gök. Her sabah okuduğu. 
 
İLHAN BERK 

31 Ocak 2012 Salı

sonra bir şey oldu...


Vahşi Değil Hür
babam kapkaççılar çalmasın diye iç cebine dikmişti beni
kim çıkarıp "hep aynı gün" isimli konserve kutusuna koydu
gözlerimdeki siren seslerini hangi ilaç tedavi etti
halbuki ben otuzumdan önce
dünyanın üzerine sprey boyayla "isyan" yazacaktım
babam şahittir, yerçekimini ayaklarımdan kazımıştım
babam şahittir, paraşütle bir şiirin içine atlayıp
sustalıyla girişmiştim kelimelere
sonra bir şey oldu
kırışık giderici kremleri hayatıma sürüp
dümdüz bir yaşamı sımsıkı giydirdiler
ehliyet kemerleriyle boğmaya çalıştılar beni
bağırdım
ocağın altını kısar gibi sesime dokundular
bağırdım
dudaklarımdan küfürleri kerpetenle çektiler
işkence izlerime bak: taksitler ve krem rengi koltuk takımı
savaşta bir erin yazdığı mektubu
öğrencilerine kötü gramer örneği olarak okutan öğretmenle
aynı artık fikirlerim
halbuki babam şahittir
eskiden bir dikişte hürriyettim

AYŞE SEVİM

(Hece, Ekim, 178)