hatırlarım bir akşam bir yokuşa durmuştum
iri atlarınız macardı dantelleriniz alman
ne göksuda bülbül dinlemek ne abdülhak şinasi bey
ıpılık bir sevgi geçerdi arasıra içimden o zaman
siz ne zaman öldünüz allahaşkına yani ne zaman
kirli karlar bile erimemişti haber yoktu nisandan
rüştü paşaydı deli rüştüye çıkmıştı adı osmanlı ordusunda
o zaman hamitti padişah kocamın bıyıkları kocaman
o günlerde her şey akıp giderdi biz de şaşardık
hürriyet meşrutiyet otuzbir mart falan filan
gemiler de öyle boğazdan aşağı boğazdan yukarı
bıyıklarını burardı umursamazdı paşa kocam o zaman
rüştü paşaydı sakallıydı belki sadece sakallıydı
ki sakallar geçmişinde herhalde bir orman
bir oğul bir kız iki gelin bir damat isviçre lozan
nasıl ağladığımı ben bilirim bir yangının ardından
uykularım bölünüyor artık şu konağı bekliyorum
söyle ey muhabbet kuşunun tüyü söyle ölüm ne zaman
hep bir şeylere baktım bir şeyleri korudum kızdım
kızgındı haremi vardı sakallıydı rüştü paşa o zaman
hatırlarım bir akşam bir yokuşa durmuştum
iri atlarınız macardı dantelleriniz alman
bahriye nazırı tevfik paşa mütarekeler falan
dünya nasıl çekilirdi ayaklarımın altından
annemin sonsuz giysileri bir telaşı bileyen tramvay
ben ne güzel çocuktum yalnızlıkların ardından
yeniköyde bir yalı fatihte evler ayışıklı bir zaman
rüştü paşaydı adı yıldız'da ve dömeke'de kahraman
herkes ne zaman ölür elbet gülünün solduğu akşam
aldım anlayamadım öldüm anlayamadım almadığım akşam
daha önce hiç ölmedim temmuzum ve incilerimle
göksuyu ışıklarla teşrif ettiğimiz akşam
ne zaman gülüm solar ne zaman deniz ne zaman akşam
ne zaman gemilerdi ne zaman paşa kocam
artık başucum dinlendirir bir şamdanın süsünü
söyle ey göksu akşamı hafız burhan ölüm ne zaman
mevlutlar okunur dalgalar kalır bir geminin ardından
öldüm ben saffet hanımefendi salihat-ı nisvandan
turgut uyar
"yaralarım aşktandır"
Füruğ
Füruğ
15 Aralık 2011 Perşembe
cehennemde sigaraya ateş bulamamak..
Zahid bu burudetle eğer duzaha girersen
Bir lüle duhan içmeğe ateş bulamazsın
Sırrı İbrahim
burudet:soğukluk
duzah:cehennem
duhan:tütün
Bir lüle duhan içmeğe ateş bulamazsın
Sırrı İbrahim
burudet:soğukluk
duzah:cehennem
duhan:tütün
8 Aralık 2011 Perşembe
gönül incitme de...
Mebaş der pey-i azaru her çi hahi kün
Ki der şeriat-ı ma gayr-ı ez in günahi nist
Hafız-ı Şirazi
(Gönül incitme de keyfin neyi isterse eyle
Zira şeriatımızda bundan gayri günah yoktur)
Ki der şeriat-ı ma gayr-ı ez in günahi nist
Hafız-ı Şirazi
(Gönül incitme de keyfin neyi isterse eyle
Zira şeriatımızda bundan gayri günah yoktur)
zannetme ki gayreyler...
Hak şerleri hayreyler zannetme ki gayreyler
Arif onu seyreyler Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri
Arif onu seyreyler Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri
5 Aralık 2011 Pazartesi
Tevella neşesi...
Tevella neş'esin ehl-i şikem idrak kabil mi
Behişt andıkça zahid ekl ü şürbün lezzetin söyler
Ragıp Paşa
(dünyaya düşkün o zahidlerin ehl-i beyt aşkını anlamaları mümkün mü
cennet dendi mi yemek içmek lezzeti gelir akıllarına.)
Tevella:Ehl-i Beyt'e tam sevgi
Ehl-i şikem:dünya malına ehemmiyet veren,midesine düşkün
Behişt:Cennet
Ekl ü şürb:yemek-içmek
Behişt andıkça zahid ekl ü şürbün lezzetin söyler
Ragıp Paşa
(dünyaya düşkün o zahidlerin ehl-i beyt aşkını anlamaları mümkün mü
cennet dendi mi yemek içmek lezzeti gelir akıllarına.)
Tevella:Ehl-i Beyt'e tam sevgi
Ehl-i şikem:dünya malına ehemmiyet veren,midesine düşkün
Behişt:Cennet
Ekl ü şürb:yemek-içmek
28 Kasım 2011 Pazartesi
Hüseyn’e ağlamayan henüz ağlamamıştır...
Büyük Kurban
sen varken ben günaha inanmadım hiç
olup biten şeyler var bir de feci pişmanım
kal yanımda çöl hala yağmur yağmasın
köprü koydum aşımız hep dinamit kokuyor
bu şehri ellerinle düzeltemezsin
kovan yasta kraliçe vefat etti az önce
çiçeklere bu durumu anlatamazsın
bir tren bir tünele girer sonra kaybolur
ellerin dert görmesin durma beni yağmala
durma beni yağmala çiçekler ümitlenir
sevgilim kaktüs kes çölün işi rast gitsin
ürkme akacak kandan hayat kılçığıyla yenir
olup biten şeyler var bir de feci pişmanım
kal yanımda çöl hala yağmur yağmasın
köprü koydum aşımız hep dinamit kokuyor
bu şehri ellerinle düzeltemezsin
kovan yasta kraliçe vefat etti az önce
çiçeklere bu durumu anlatamazsın
bir tren bir tünele girer sonra kaybolur
ellerin dert görmesin durma beni yağmala
durma beni yağmala çiçekler ümitlenir
sevgilim kaktüs kes çölün işi rast gitsin
ürkme akacak kandan hayat kılçığıyla yenir
sen varken billahi varamadım günaha
çok aradım çok aradım çok aradım çok
gökten Zülfikar yağsa yeryüzü temizlenir
beni nefsimden tutma susuzluğum geçiyor
sevgilim ağlamayı ben bu çölde öğrendim
çok ağladım çok ağladım çok ağladım çok
çok aradım çok aradım çok aradım çok
gökten Zülfikar yağsa yeryüzü temizlenir
beni nefsimden tutma susuzluğum geçiyor
sevgilim ağlamayı ben bu çölde öğrendim
çok ağladım çok ağladım çok ağladım çok
sevgilim bundan böyle günah falan yok
sen yoksun ben yokum onlar hele hiç yoklar
beni annem merhamete doğru doğurdu
Ali’yi gözlerine bakarak yenemezsin
çünkü Ali Zülfikar’ı düşmanın hep nefsine
hep nefsine doğru savurur ve saplardı
Hüseyn’e ağlamayan ağlamayı ne bilsin
keder büyür yokuş birden aşağıya dikleşir
merhamete dair ne varsa silikleşir
bir kervan çöle girer çöl birden derinleşir
ey gözümü göz yapanın dostu damadı
çok günah işledim belki seni göremem
seni görmek günahla ilişiksiz olmalı
ben Hüseyn’in başına kurban olurum
şahit kalır Zeynel olur güzel kardeşim
sonra senin alnın gider bin secdeyle kırılır
susuz kalan bir aslan fesheder bir ormanı
eli hançer tutan kendine sırt aranır
arkeolojik bir kuşkum bile yok;
dünyanın ilk gözyaşı Kerbela’ya akmıştır
sen yoksun ben yokum onlar hele hiç yoklar
beni annem merhamete doğru doğurdu
Ali’yi gözlerine bakarak yenemezsin
çünkü Ali Zülfikar’ı düşmanın hep nefsine
hep nefsine doğru savurur ve saplardı
Hüseyn’e ağlamayan ağlamayı ne bilsin
keder büyür yokuş birden aşağıya dikleşir
merhamete dair ne varsa silikleşir
bir kervan çöle girer çöl birden derinleşir
ey gözümü göz yapanın dostu damadı
çok günah işledim belki seni göremem
seni görmek günahla ilişiksiz olmalı
ben Hüseyn’in başına kurban olurum
şahit kalır Zeynel olur güzel kardeşim
sonra senin alnın gider bin secdeyle kırılır
susuz kalan bir aslan fesheder bir ormanı
eli hançer tutan kendine sırt aranır
arkeolojik bir kuşkum bile yok;
dünyanın ilk gözyaşı Kerbela’ya akmıştır
Hüseyn’e ağlamayan henüz ağlamamıştır
Ali oğlu Hüseyn’in başını okşuyorken…
Ali güzel başını okşuyorken Hüseyn’in…
dedesi mütebessim öyle uzaktan…
Fatma’nne yaralı bir anne ceylan
Hasan tutmuş sıkıca kardeşinin elini
sevgilim… benimle birlikte ağlar mısın?
Ali güzel başını okşuyorken Hüseyn’in…
dedesi mütebessim öyle uzaktan…
Fatma’nne yaralı bir anne ceylan
Hasan tutmuş sıkıca kardeşinin elini
sevgilim… benimle birlikte ağlar mısın?
Alper Gencer
Muharrem / 10
Üsküdar
Muharrem / 10
Üsküdar
AH HÜSEYİN...
Mersiyye-i Kerbelâ
Bu mâtemde olan derd-ile hicrâne devâ olmaz,
Bu, feryâd-ı Hüseynî’dir, dahi uşşâk nevâ olmaz,
Hüseyn-ile Hasen’dir, ol Resûl’ün kurret’ül’ ayni,
Sevenler âl-ü evlâdı, eşiğinden cüdâ olmaz.
Tevellâsın, teberrâsın bilen uşşâka aşk-olsun,
Tarîkatte budur âyin, buna illâ ve lâ olmaz.
Hüseyn-i Kerbelâ’nın vâkîât-ı mâtem-engîzi,
Zebân ü hâme vü savt ü hurûf-ile edâ olmaz.
Fasîhâ, Nüh-felek yâkût u rummân-ile pür olsa,
O mihr-i âlemin bir katra kânına bahâ olmaz.
Fasih Ahmed Dede el-Mevlevî
Bu mâtemde olan derd-ile hicrâne devâ olmaz,
Bu, feryâd-ı Hüseynî’dir, dahi uşşâk nevâ olmaz,
Hüseyn-ile Hasen’dir, ol Resûl’ün kurret’ül’ ayni,
Sevenler âl-ü evlâdı, eşiğinden cüdâ olmaz.
Tevellâsın, teberrâsın bilen uşşâka aşk-olsun,
Tarîkatte budur âyin, buna illâ ve lâ olmaz.
Hüseyn-i Kerbelâ’nın vâkîât-ı mâtem-engîzi,
Zebân ü hâme vü savt ü hurûf-ile edâ olmaz.
Fasîhâ, Nüh-felek yâkût u rummân-ile pür olsa,
O mihr-i âlemin bir katra kânına bahâ olmaz.
Fasih Ahmed Dede el-Mevlevî
Uşşak:Aşıklar
Kurret’ül ayn: gözlerinin nuru
Teberra: Uzak durma. Sevmeyip yüz çevirme
Zeban: Dil, lisan
Hame:kalem
Savt:ses
Huruf:harfler
Nüh-felek:dokuz gök
25 Kasım 2011 Cuma
Cemâli zâhir olsa tez Celâl’i yakalar ânı...
Zehî kenz-î hafî ki ondan gelür her vâr olur peydâ
Kimi zulmet zuhûr eyler kimi envâr olur peydâ
Zehî deryâ-yı vahdet kim kesilmez her giz emvâcı
Bu kesret âlemi andan doğup nâçâr olur peydâ
Ne sihr-i bül-acebdir kim bu yüzden görünür ağyâr
O yüzden gayri yok tenhâ gelür dildâr olur peydâ
O yüzden görüben ağyâr döner şem’i Cemâl’inden
Felekler de görüp ânı döner edvâr olur peydâ
Taşınur günde yüz bin cân Âdem iklîmine her dem
Gelür yüz bin dahî andan bulur î’mâr olur peydâ
Dışın içe hayâlâtı için dışa zuhûrâtı
Birinden olbirine tuhfeler her bâr olur peydâ
O devr ile gelüptür Enbiyâ mürsel merâtibce
Gehî mü’min zuhûr eyler gehî küffâr olur peydâ
Tecelli eyledikçe ol serâ-yı sırr-ı ihfâde
Bu sûret âlemi içre satıp bâzâr olur peydâ
Anın zâtına gâyet, sun’una hergiz nihâyet yok
Anınçün her bir isminden gelir bir kâr olur peydâ
Tecellî eyler ol dâim Celâl ü geh Cemâl’inden
Birinin hâsılı cennet birinden nâr olur peydâ
Cemâli zâhir olsa tez Celâl’i yakalar ânı
Görürsün bir gül açılsa yanında hâr olur peydâ
Bu sırdandır ki bir kâmil zuhûr etse bu âlemde
Kimi ikrâr eder ânı kime inkâr olur peydâ
Velî ârif Celâl içre Cemâl’ini görür dâim
Bu hâristânın içinde ana gülzâr olur peydâ
Ne sırdır ki iki kimse nazar eyler bu ekvâne
Biri ancak görür dârı birer deyyâr olur peydâ
İçi ummân-ı vahdettir yüzü sahrâ-yı kesrettir
Yüzün gören görür ağyâr içinde yâr olur peydâ
Görür ol kenz-i mahfîden nice zâhir olur eşyâ
Bilir her nakş-i sûretten nice eşrâr olur peydâ
Alan lezzât-ı birlikten halâs olur ikilikten
Niyâzî kande baksa ol heman dîdâr olur peydâ
Kimi zulmet zuhûr eyler kimi envâr olur peydâ
Zehî deryâ-yı vahdet kim kesilmez her giz emvâcı
Bu kesret âlemi andan doğup nâçâr olur peydâ
Ne sihr-i bül-acebdir kim bu yüzden görünür ağyâr
O yüzden gayri yok tenhâ gelür dildâr olur peydâ
O yüzden görüben ağyâr döner şem’i Cemâl’inden
Felekler de görüp ânı döner edvâr olur peydâ
Taşınur günde yüz bin cân Âdem iklîmine her dem
Gelür yüz bin dahî andan bulur î’mâr olur peydâ
Dışın içe hayâlâtı için dışa zuhûrâtı
Birinden olbirine tuhfeler her bâr olur peydâ
O devr ile gelüptür Enbiyâ mürsel merâtibce
Gehî mü’min zuhûr eyler gehî küffâr olur peydâ
Tecelli eyledikçe ol serâ-yı sırr-ı ihfâde
Bu sûret âlemi içre satıp bâzâr olur peydâ
Anın zâtına gâyet, sun’una hergiz nihâyet yok
Anınçün her bir isminden gelir bir kâr olur peydâ
Tecellî eyler ol dâim Celâl ü geh Cemâl’inden
Birinin hâsılı cennet birinden nâr olur peydâ
Cemâli zâhir olsa tez Celâl’i yakalar ânı
Görürsün bir gül açılsa yanında hâr olur peydâ
Bu sırdandır ki bir kâmil zuhûr etse bu âlemde
Kimi ikrâr eder ânı kime inkâr olur peydâ
Velî ârif Celâl içre Cemâl’ini görür dâim
Bu hâristânın içinde ana gülzâr olur peydâ
Ne sırdır ki iki kimse nazar eyler bu ekvâne
Biri ancak görür dârı birer deyyâr olur peydâ
İçi ummân-ı vahdettir yüzü sahrâ-yı kesrettir
Yüzün gören görür ağyâr içinde yâr olur peydâ
Görür ol kenz-i mahfîden nice zâhir olur eşyâ
Bilir her nakş-i sûretten nice eşrâr olur peydâ
Alan lezzât-ı birlikten halâs olur ikilikten
Niyâzî kande baksa ol heman dîdâr olur peydâ
NİYAZİ MISRİ
Hafi:gizli,saklı
Emvac:dalgalar
Naçar:mecbur
Bül-aceb:şaşılacak şey
Dildar:sevgili
Tuhfe:hediye
Edvar:devirler,felekler
Eşrar:kötü şey,şerliler
Halas:kurtulma
21 Kasım 2011 Pazartesi
tir-i aşk..
Ahmed’in cânına zahm urdu ezelde tîr-i aşk
Bir avuç ten toprağıyla gizlenir mi yarası
Ahmed Paşa
tir-i aşk:aşk oku
zahm:yara,ceriha.
cihane gelmeden maksat...
yazılmış alnına her neyse fa'lin reddi na-kabil
hüner bu defter-i a'mal-i ömrü hoşça dürmektir
musaddaktır bu alem ta ezelden mühr-i hikmetle
cihane gelmeden maksat bu tatbikati görmektir.
neyzen tevfik (merhumun hikmetamiz bir tuhfe-i garrasıdır)
hüner bu defter-i a'mal-i ömrü hoşça dürmektir
musaddaktır bu alem ta ezelden mühr-i hikmetle
cihane gelmeden maksat bu tatbikati görmektir.
neyzen tevfik (merhumun hikmetamiz bir tuhfe-i garrasıdır)
15 Kasım 2011 Salı
hicap ile Rumî
der bağ hezâr şâhid-i mehrû bud
gulhâ ve benefşehâ-yi muşkin bû bud
v'an âb-i zerre zerre ki der cû bud
in cumle behâne bud ü Û hod Û bud
~~Rubailer 660~~
bağda binlerce ay yüzlü güzel vardı,
misk kokulu güller ve menekşeler vardı.
zerre zerre su ırmaktaydı.
bunların cümlesi bahâne idi.
O yine O'ydu, kendisiydi.
~~h.h.hatemi/ göğe giden kervanlar~~
gulhâ ve benefşehâ-yi muşkin bû bud
v'an âb-i zerre zerre ki der cû bud
in cumle behâne bud ü Û hod Û bud
~~Rubailer 660~~
bağda binlerce ay yüzlü güzel vardı,
misk kokulu güller ve menekşeler vardı.
zerre zerre su ırmaktaydı.
bunların cümlesi bahâne idi.
O yine O'ydu, kendisiydi.
~~h.h.hatemi/ göğe giden kervanlar~~
4 Kasım 2011 Cuma
Bildiklerin terketmeyen beyt-i ‘irfâna giremez...
Hak zâtının ‘âşıkları hûr-ı cennâtı dilemez
Mâsivâya meyl eyleyen dâ’im Hak ile olamaz
Mâsivâya meyl eyleyen dâ’im Hak ile olamaz
Cehd eyle dilden sür çıkar hep sivâ asnamlarını
Gayrıyı dilden sürmeyen Hak ‘aşkı ile dolamaz
Gel ‘aşk-ı Hak’la varlığın mahv et koma senden eser
Hep varını yoğ etmeyen dost ile vuslat bulamaz
Benliğini terk eyleyen ‘âşık erişir menzile
Sen ben diyen zâhid kalır maksûda hergiz eremez
Hakk’ı dilersen zâhidâ ‘aşk ile olgıl âşinâ
‘Aşk ile bîgâne olan ağlar hemîşe gülemez
Savm u salât u hac ile sanma ki sen bitti işin
‘İrfân-ı Hakk’a ermeyen mir‘ât-i kalbi silemez
Mürşid elini tutmayan gönlün ana berkitmeyen
Bildiklerin terketmeyen beyt-i ‘irfâna giremez
Bir pîre rabt eyle özün anlayasın tâ kend’özün
Kendi özünü bilmeyen Rabbi hakîkat bilemez
Sıdk ile teslîm ol ana alsın seni versin sana
Kendi bilisiyle kişi bin bilse menzil alamaz
Yolunda hâk eyle yüzün ayaklar altında ko kim
Ayağını baş etmeyen ‘ummân-ı ‘aşka dalamaz
Zikr-i Hak ile dem-be-dem mir‘ât-i kalbe ver cilâ
Âyînesi sâf olmayan dostun cemâlin göremez
El-fakru fahri sırrına fakr ü fenâyı kıl kabûl
Fakr-ı tâma erişmeyen sırr-ı Hudâ’yı duyamaz
Mahvet sıfât-ı zâtını bulgıl fenâ-ender-fenâ
Mahv-ı mahz-ı zât olmayan Hak ile bakî kalamaz
Seyyid, Niyâzî câmının nûş eyleyelden cur’âsın
Mestânedir dîvânedir ol dahi ‘akla gelmez
Gayrıyı dilden sürmeyen Hak ‘aşkı ile dolamaz
Gel ‘aşk-ı Hak’la varlığın mahv et koma senden eser
Hep varını yoğ etmeyen dost ile vuslat bulamaz
Benliğini terk eyleyen ‘âşık erişir menzile
Sen ben diyen zâhid kalır maksûda hergiz eremez
Hakk’ı dilersen zâhidâ ‘aşk ile olgıl âşinâ
‘Aşk ile bîgâne olan ağlar hemîşe gülemez
Savm u salât u hac ile sanma ki sen bitti işin
‘İrfân-ı Hakk’a ermeyen mir‘ât-i kalbi silemez
Mürşid elini tutmayan gönlün ana berkitmeyen
Bildiklerin terketmeyen beyt-i ‘irfâna giremez
Bir pîre rabt eyle özün anlayasın tâ kend’özün
Kendi özünü bilmeyen Rabbi hakîkat bilemez
Sıdk ile teslîm ol ana alsın seni versin sana
Kendi bilisiyle kişi bin bilse menzil alamaz
Yolunda hâk eyle yüzün ayaklar altında ko kim
Ayağını baş etmeyen ‘ummân-ı ‘aşka dalamaz
Zikr-i Hak ile dem-be-dem mir‘ât-i kalbe ver cilâ
Âyînesi sâf olmayan dostun cemâlin göremez
El-fakru fahri sırrına fakr ü fenâyı kıl kabûl
Fakr-ı tâma erişmeyen sırr-ı Hudâ’yı duyamaz
Mahvet sıfât-ı zâtını bulgıl fenâ-ender-fenâ
Mahv-ı mahz-ı zât olmayan Hak ile bakî kalamaz
Seyyid, Niyâzî câmının nûş eyleyelden cur’âsın
Mestânedir dîvânedir ol dahi ‘akla gelmez
Seyyid
*Seyyid Kâsımzâde Seyyid Mehmed Emîn Efendi Niyazî-i Mısrî'nin önde gelen halifelerindendir. Bursa'daki çeşitli medreselerde görev yaptığı bilinmektedir. Şeyhinden aldığı icazetle Uludağ eteklerindeki kendi evinde Çarşamba akşamları Mısriyye usulünce âyin icra etmiş ve mürid yetiştirmiştir. 1131/1718 senesinde vefat eden Mehmed Emîn Efendi Yeniyer Kabristanı'na defnedilmiştir. Başta İsmail Hakkı Bursevî (ö. 1137/1724) olmak üzere döneminin meşhur sûfileriyle iyi ilişkileri olduğu nakledilen Seyyid Mehmed Baba "Seyyid" mahlasıyla şiir yazan bir şair olup, Mısrî'nin Vâridât'ı tarzında bir de Divân kaleme almıştır. Beliğ onun ilm-i tasavvufta ve rüya tabiri hususunda maharet sahibi olduğunu söylemektedir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)