"yaralarım aşktandır"
Füruğ

26 Mayıs 2011 Perşembe

MAVİ MARMARA İÇİN ŞİİRLER-4

Mavi Marmara Yola Çıktığı Zaman

mavi marmara filistin'e doğru yola çıktığı zaman
hırka-i saadet dairesinde resulullah'ın hırkası
birden yerinden kayboldu o gün
yürüdü çıktı adeta saraydan
biri giyinmişti onu besbelli

mavi marmara sarayburnu'ndan yola çıktığı zaman
istanbul camilerinden güvercinler havalandı
yadetmek için nuh'un haberci soydaşlarını
ayakları çamur içinde dönen o müjdecileri

ve mavi marmara filistin'e doğru yola çıktığı zaman
selâhaddin'in türbesinde kandiller sabaha kadar yandı
melekler akdeniz'i dalgalandırdı birden
bir put daha devrildi buzağıdan
bir büyük kapı gıcırtıyla açıldı ardına kadar
şafak yıldızı satan tellal bir horoz öttü

halifenin başkenti istanbul'dan
filistin'e doğru gemiler yola çıktığı zaman
altın bir güneş yükseldi yükseldi
gelip kubbesinin üstüne kondu
abdülhamid han'ın türbesinin

o sırada erzurum'da biri abdest alıyordu
bursa'da ezanlar okundu
ve mescid-i aksa'da namaza durdu peygamberler
ulu önder muhammed'in imamlığında
mavi marmara istanbul'dan tekbirlerle
filistin'e doğru yola çıktığı zaman
Şaban Abak

MAVİ MARMARA İÇİN ŞİİRLER-3

MAVİ MARMARA OTOPSİ RAPORU

İbrahim Demirci

Furkan Doğan, on dokuz yaşında

Burnunda, sırtında, başının arkasında

sol bacağında ve sol bileğinde beş kurşun yarası.

Necdet Yıldırım, otuz iki yaşında

Sağ omzunda ve sırtının solunda iki kurşun yarası.

Cevdet Kılıçlar, otuz sekiz yaşında

Alnının ortasında bir kurşun yarası.

Ali Haydar Bengi, otuz dokuz yaşında

Göğsünün sol kısmında bir, belinde bir,

sağ kolunda bir, sağ bacağında bir ve

sol elinde iki tane olmak üzere altı kurşun yarası.

Cengiz Akyüz, kırk iki yaşında

Başının arkasında,

yüzünün sağ kısmında,

sırtında ve sol bacağında dört kurşun yarası.

Fahri Yıldız, kırk üç yaşında

Göğsünün sol kısmında bir, sol bacağında bir

ve sağ bacağında iki tane olmak üzere dört kurşun yarası.

Cengiz Songür, kırk yedi yaşında

Boynunun ön kısmında tek kurşun yarası.

Çetin Topçuoğlu, elli dört yaşında

Başının arkasında, vücudunun sol kısmında,

belinin sağ tarafında üç kurşun yarası.

İbrahim Bilgen, altmış yaşında

Göğsünün sağ kısmında,

sırtında, sağ kalçasında ve

sağ şakağında dört kurşun yarası.”

Ümmetin yüz akı dokuz şehide

Böyle paylaştırmış otuz kurşunu kader

Boşuna korku aramayın gözlerimizde

Ne de gözyaşlarımızda acı ve keder

Göğüslerimizi kabartan imrenişe

Dünyaperestlerin aklı ermedi, ermeyecek!

MAVİ MARMARA İÇİN ŞİİRLER-2

GAZZE KAFE*

“Gemiler Gazze limanına ulaşsa da ulaşmasa da kazandık.”
İsmail Heniye (Filistin’in meşru başbakanı)

“Hepimiz diğer çocukları merak eden çocuklarız”
Rachel Corrie

“Cenâb-ı Hakk’ın bizi büyük bir devrimde

enstrüman olarak kullandığını iliklerime kadar hissediyorum.”

Hakan Albayrak

“Es-sohbet-ü bilâ çay / Kes semai bilâ ay”
Anonim

yirmisekizmayısikibinonsaatoni
kiotuzantalya
denizleri ve gemileri yaradana hamd olsun
ve tavşan kanı çay için ne kadar sevinsem az
şu demire “vira!” diyen ağızlar ne güzeldir
ne güzeldir başlamakla bitebilen yolculuk
işte sanki Nuh, toparlanıp geçiyor
karşı kıyısına koşulsuz merhametin
bir tarafta asasız vicdan
Musasız asa
çaysız bırakılmışlık
öbür yanda kalkan gemilerin ardından
gemisiz kaldığına pişman kalabalık
tam ortada Gazze’ye gün be gün yürüdükçe
cennet kapısını zorlayan
bir ibadet ayini
çay içerek ibadet etmek ne güzeldir
sevgilim hayat zor ama sen çok güzelsin
hayatın zorluğuna inat senin güzel oluşun
kargışlı misillemesin, bir nevi sabotajsın ümitsizliğe
yırtar konişmentoları senin hudutsuz sevişin
seni çay içerken izlemek
seni çay doldururken
seni demlerken çayı
kimseler inanmasa da düpedüz sevap
o usulcacık düşen Müslüman bedenlerin
kapanmayan hesabı ödemesi gibisin
bana da rahmet! bana da şehitlik!
bana da böyle bir ödeme planı nasip eyle ya Rabbi,
böyle ivedi aşka, böyle kuşkusuz ve nakit!
işte bir ibadetten ötekine geçilircesine
bir rahiple bir imam omuz omuza
çay içmeyi bırakıp namaza durduklarında
dünyanın en kaygan ipindeki adamlar
cayır cayır tutuşan bir aşka salınırken
esas iple inseler dayağı yerler miydi!?
avuçlarım ellerimin içine çöküyor
bir atın üstünde son sürat sövüyorum
şu çaya inanmayan Yezid sürüsü
şu itlere sövdükçe güzelleşirim
diye inanmak geçiyor omuzlarımdan
kendi şerefine hainsin sen
gitmen gereken yeri seni o gemide boğmamamdan bil
ama seni adil bir kavgada
paramparça ederdi Hamza
Musa sen gibiler yüzünden vurdu kendini dağlara
senin eğriliğindi onu Allah’la konuşturan
İsa kardeşi Yakup ile
senin yüzünden döktü gözyaşlarını
Ali, o güzel Resulü için
Zülfikar’ı çıkartır ve savaş biterdi
tarih boyu cehaletin dönüştürdü öfkeyi
sana doğru büyüyen bitmez bir düşmanlığa
paranoyaksın
korkuyorsun
kendini seçilmiş sanıyorsun seçilmişler arasında
zalimsin ey İsrail, zulmün kendi yaradılmışlığına!
nükleer bir tehdit sayıyorsun kendini amma
Hızır’a ve meleklere gücün yetmez ki
senin semaverin yok, demliğin yok, demin yok
senin ateşin yok bir bardak çayı kaynatmaya
ve muhabbet ehline selam olsun
unutma, unutturma, utan, usandırma
korun sen de kendinden hıncahınç kalabalık
yarıl sen de ortandan körlüğe büyüyen uyku
bizim şarkımız bu söylendikçe uzayan
ve bitmeyen bir gökkuşağı olmalı
bizim gemimiz bu biz içindeyiz
hepimizin çay içtiği taraftan bakılırsa
hepimiz o geminin içinde değil miyiz!
üçhaziranikibinonsaatikikırkbeşistanbul
uçakları uçurup indirene hamd olsun
çay içmek çok güzel bir duygudur kardeşim
gemimiz dünyanın bütün limanlarına yanaştı
şehitlerimizin berrak kanı Akdeniz’e karıştı
şarkımız Gazzeli çocukların kulaklarına ulaştı
tarih tasavvuru parçalandı siyonistin
dünya bir gemi, dünya Mavi Marmara
İsrail vicdanın ablukasında
ve bundan böyle ona çay falan yok!

Alper Gencer

5 Haziran 2010
İstanbul
*Mavi Marmara gemisindeki barış gönüllülerini çaysız bırakmayan, 24 saat açık kafe.

MAVİ MARMARA İÇİN ŞİİRLER-1

İLAN-I HARPTİR KALBİM

İsrail,

Şeytandan dönme, tarihin düşüğü,

Sırılsıklam bir öfkeyim, yumruğuma örs olacak talihin,

Allah’a savaş ilan ettiğin günden beri savaştayım seninle

Edebim var, istedim ki pis kanınla kirlenmesin bu dünya

Ama sen deldin göğün ve denizin mavisini; kan olup aktın insanlığın üstüne

Senin olduğun bir dünyanın en büyük işsizidir şeytan

Aşk sefil bir gezgindir elbet senin diyarında.

Taze kan ister hep vampir iştihan

Her gruptan olsun, yeter ki kan olsun

A grubu pozitif sıfır grubu negatif ne fark eder herkese ölüm, ölüm, herkese ölüm,

Ölüm fraklı bir beyefendidir baş köşende oturur

Şehit kokusu delirtir seni, kan kan kan kan

Allah’a verilmiş bir sözüm ben, Kudüs pay-ı tahtımdır

Hadi gel akitlerimi vur, ahitlerimi vur, ikindilerimi, yüreğimdeki intikamı

Şehit korkusu delirtir seni, debelendikçe azgınlığının dipsiz kuyusunda

Kudüs pay-ı tahtımdır hadi gel, gel hadi iğdiş erkeği Ortadoğu’nun

Hayalime gel, hülyama gel, rüyama gel

Andolsun bu Dicle aktıkça ve yağmur yağdıkça korkularına bekçilik yapacaksın

Kudüs sehpan olacak,

Öfkem yağlı urgan boynunda

Ben alıcı kuş,

Asacağım seni göğün tavanına.

ERDAL ÇAKIR

“Bu şiir, 31.05.2010 tarihinde, Gazze’ye giden İnsanî Yardım Gemisi’ne İsrail’in düzenlediği

saldırı sonucu şehit olan kardeşlerimizin mübarek ruhlarına hürmeten yazılmıştır. E.Ç. “

24 Mayıs 2011 Salı

Bedahşan ili ve yüreğim

sen çık ve salın, gün akşamlıdır
tükeniyor, yok oldu bile sevgi
yazılsın tarihi ve sezilsin
sonlanışı aşkın, artık o yok ki...
öyleyse gülüm, neye yarar bilim;
ezelden ölümün ettiği zulüm,
granit kayalara kazılsın.
umardık yüreğimizin yazıtları,
yani o kayalar, bir de kanımız,
bir gün lal olur Bedahşan'da.

ah kuzu, bıçak hep senin boynuna
kirlenmiş çöllerde şimdi Leyla...
teneke kutu ve çöpler yanında,
yüreğimiz lal olmaz asla.

yeridir, bu yürek şimdi ezilsin,
yazılsın tarihi ve sezilsin...
bir zaman vardı, şimdi yok sevgi
sen çık ve salın, şunu da bil ki,
küskün gider gidenler yer altına
nice gevher bedenler çürüdüler
gevher canlar imiş, parlıyor hala
tek sahipli ve çok yüzlü bir tebessüm
özlem ve buluşmalar hep onunla.

ben kınanma hırkasını kendim giydim eğnime
sağtöre kadehini taşa çaldım kime ne
bu kimi ilgilendirir Beyfendi?
çünkü nice beden, gevher misali
arzın sandukasına kondu.

ah çık ve salın ki gün akşamlıdır
dilim ise lal olacak yakındır
ama yüreğimin kanı ve kayalar,
lal olmayacak Bedahşan'da...
of kuzu, bıçak hep senin boynuna
sen çık ve salın, gün akşamlıdır.


~~h.h. hatemi~~

17 Mayıs 2011 Salı

BU DA MARAŞLI ZARİF'TEN...YAR YAZMASI

yar kurbanın olam yaşmağın bağla bileğime
ki düşmanı daha güzel vuram.
Cahit Zarifoğlu

YAR YAZMASI...NE BEYİT AMA...

kefen yetişmezmiş garib ölene
meğer yarin yazmasına saralar.
Ercişli Emrah.

ADEM ÖZDAĞ/GÖNÜL YARASI


GÖNÜL YARASI
                                 Nazım’a

karşılaştın işte sonunda
güvercinleri uçuran, kurşundan daha hızlı gerçekle
oysa köyler, soruşturmalar, kan davaları
bekler senin merhametten yapılma maharetli ellerini
koşulacak yollar böylelikle daha da uzar
unutursun yağmurda ıslak Piraye’yi.

başka bir yolu gerçekten yok mudur?
söyle gam götüren incir ağacı,
elden ele dolaşan kırmızı karanfil
en çok senin ellerine yakışsa da,
Dünya artık sana kırgındır
bunu hep bilmelisin.

elbet tüm bunları neden yaptığını bilmemeli
almalı sırtına kambur çocukları, sıska atları,
patikanın uzadığınca insan yürümeli.

her şey elimizdedir diyerek çıktın
sabah ezanından önce yola,
oysa bekleseydin
ezan sesiyle konuşmaya başlayan Melek’i,
çepeçevre bir aşk
ve karan-gül gölgesi serinletecekti bizi.

tarandıkça saçları uzayan kız çocukları
sana emanettir
ey, tıkanan yollara gönderilen ölüm.

ADEM ÖZDAĞ/TRENLER NE YALNIZ ÖYLE DEĞİL Mİ


TREN TAŞLAYANLARA ADANMIŞ
MANZARA RESİMLERİ
                                                                               Yunus'a..

trenler ne yalnız değil mi?
zemini durmaksızın yalayan
tarih öncesi bir sürüngen gibi
kıvrılıp akıyorlar zamanın ve rayların koynunda
onları ayakta tutuyor demirden iradeleri.

trenler ne yalnız değil mi?
oysa tüneller ve makinistler
en masum yalnızlarıdır evrenin,
trenler diyorum
gökyüzüyle yarışmaktan
yorgun düşmüş sesleri,
yalvarıyorlar sanki
bu sürekli gök alınsın üstümüzden
bir tünel bağışlansın bize
terk etsin emanet tepeler okçuları,
bir tünel bağışlansın bize
kısaltsın makiniste giden yolları.

çizdiği ilk resmi hatırlar gibi
bulanık hatırlanır nedense her yolculuk
ilk resmi bulanıktır çünkü herkesin.
unutmalıyım bunları şimdilik,
trenler ne yalnız değil mi?


11 Mayıs 2011 Çarşamba

Alper Gencer muhteşem bir mektup yazmış...

Hz. Ali’ye Mektup
sen belki tanımazsın ama ben senin için ölürüm!
sen beni tanımazsan ben zaten ölüyüm!
bir Allah’a bir anneme sonsuz itimadım var
herkes beni yarı yolda bırakıyor ya Ali
herkes beni yarı yolda bırakıyor bu çok zor!

sana bu mektubu pişirilmiş çamurun içerisinden yazıyorum
ağaçların otların ortasında yaşıyorum
cayır cayır yanan bir orman ne kadar uzun yaşar?
Allah’ım benim yanmayan yerlerimden yangın çıkar
yanan öd ağacının külü olmak istiyorum
yanan bir öd ağacı gibi yanmak istiyorum
çakmağın varsa çak tutuştur kalbimi
kılıcın varsa çek yatıştır nefsimi
sebebin varsa çık karıştır derdimi
bir kez yüzün görmeye bu can kurban ya Ali

yürüdün kınında kılıç yüreğinde aşk
dünya atlıların hışmına uğramış gibi toz ve duman
ortalık putlarla dolu İbrahim yorgun düşmüş olmalı
ve bu açıdan bakınca Yakup
kör olmakta son derece haklı
Yusuf doğuran bir kuyum yok
Davudi bir sesim yok Zebur söylemek için
İsa’nın yakışıklı alnından
kilise duvarlarına çakılan
grotesk bir çarmıh kaldı geriye
ve onca hikmetinden Musa’nın
kekemelik, israil’e…
Musa kekelerken oysa
söze şarkılar bahşeden bir sesi vardı
bunlar kekelerken havada
kurşun sesleri ve çocuk çığlıkları…
demem o ki Zülfikar’a davranan elin
eksikliği hissediliyor şu an dünyada

seni sırtından hançerlediler çünkü başka şansları yoktu!
risk almayı gerektirir seninle göz göze gelmek
seni sevmek bir insanı sevmenin iskelesidir
bugün ne dünden bir sonraki gündür ne yarından bir önceki…
bugün hem dünkü gündür hem yarın ve sonraki
yani mütemadiyen seninle yaşıyor olabilmek gibi bir bahtım var
mesela bir akşam Resul’ün evine giderken beni de uykumdan al

insan önce annesini sever, sen önce O’nu sevdin
O’nu sen kırıp çıkardın insanın kendini seyrettiği aksinden
şimdi bazıları mübalağalı buluyor beni
bazıları gülüp geçiyor ki senin
vurduğunu cehenneme postalayan bir kılıcın vardı
ama onları görsen ağlardın merhametten
sen onlar için kendini ve evladını feda ettin onlar
kendileri için senin evladının her gün başını vuruyorlar
ben senden öğrendim ki oysa inanmak
mesela dost için ölüme yatıp orda
teslimiyet doğuran bir uykuya dalmaktır

dünyaya senin gözlerinle bakmak isterdim ya Ali
şurasında biraz vicdan olan herkesin seni sevmek borcu var
bir puta dahi inanmanın varsa inanmakla bir alakası ki var
insan senin Resul’e teslim oluşunla inanmayı tamamlar

sen bana dil oldun Rahman o dile ağız
sen bana göz oldun Mustafa göze yürek
sen bana söz oldun Kuran o söze ayet
bir kez yüzün görmeye bu can kurban ya Ali

seninle en sevdiğim müştereğimiz
ikimiz de en çok hep, hep O’nu seveceğiz
zannımca sonumuz tam da şöyle olacak
sen Hüseyn’in başını koyacaksın ortaya
paramparça olacak gönül zembereğimiz
sen Hasan’ın ağusundan taslarla sunacaksın
musallat olmayacak nefis en-gereğimiz
sen Fatma’nın gözlerini bizle paylaşacaksın
hakikat söyleyecek aşk ile yüreğimiz
senin kalbin bir abanın altında korunmuştur
benim kalbime de yer var mı orda ya Ali?

sen belki tanımazsın ama ben senin için ölürüm
sen beni tanımazsan ben zaten ölüyüm
işte gözyuvarlarımı boşalttım Zülfikar’ınla
bunca okudum senin gözlerinle bakmak için dünyaya
hep senin gözlerinle bakmak için ya Ali
Resul’e
ve Allah’a!