"yaralarım aşktandır"
Füruğ

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Şimdi başını karın düşüşü gibi omuzlarıma yaslayabilirsin...

Gece Yarısı Başlayan Bir Hüzünle

alnıma kuşlar birikiyor alnımdan hüzünler uçuyor
elimin yarısı dağılıyor, hiçbir ucunu tutamıyorum hayatımın
artık beni anlatacak kadar yağmur yağmıyor sokaklara
artık ne söylesem yaşadıklarım üzerine kaygılarımdan sıyrılarak
tozlu ve yavan kalıyor, bir ölüm olmuyor aldırmayarak bir kıza
müthiş bir hikayeye benzemiyor hikayem, coşkumu paylaşacak
bir tek şarkım bile olmuyor, ağır bir yaz gecesi babamı alıp götürmelerini
anlatsam da şiirlere denk gelmiyor benim bildiğim
ortaya anamın sarayla sarılı gönlerini döksem öfkem
seken bir kurşunu andırmıyor suskunlukları bozan ama iplik
fabrikasında son vardiyada kaneviçe işleyen parmaklarını yitirince bacım
aklıma şehirler takılıyor ve çığlıklar utandırıyor boynumu.

bahtıma sahralar çıkıyor, dağlar dağlar, ansızın bir çavlana
yakalanıyorum dolu dizgin bir şeyi yaprağın kan rengine
kestiğini görüyorum dudaklarıma değince kendi kendime
soğuk bir ceset oluyorum bir dostu uğurlarken karşılarken ya da

ama bunlar sana göre değildi sevgilim bunlar sevdamızdan düşüldü
rüzgarın eşiğimi başka türlü savurduğunu görüyorum artık
sevincin koçanını alarak koynuma ayrılıyorum evimden her sabah
çenemin, rüyasını yorumlayan genç kızlar gibi güzelleştiğini görüyorum artık.
dilimin ucunda kirpiklerin, elimin altında,
bir gül bir kitap, bir balık olarak döndüğüm oluyor akşamları,
biraz suyum eksiliyor mataramdan, biraz şapkam kalkıyor yukarı
ve dönerken senden yana kalbimle… ah!..

şimdi başını karın düşüşü gibi omuzlarıma yaslayabilirsin
aşiretinin adetlerinden başlayıp dere diplerine tünen çocukları anlatabilirsin ha.
yılgın ev kızının topuklarına vuran yalnızlığı sonra
anlatabilirsin alaca şafağın içinde çıngı gibi giden trenleri
çayını bitirmeden, saçlarını çözmeden gözlerini kapatmadan ama

ve gurbetlerde soyunup gözlerine sokulan şu gençliğim
deli saçlarına daldığı gün, hüzün bir akarsu gibi akacak şakaklarında
ara sıra bir mendil yoklar gibi acılarımı yokladığım olacak
salıdan umut kestiğim, çarşamba beklediğim o perşembe mektuplarınla
yollar umut ırmakları oluyor benim için çırak çocukları görünce sefil
o saatler bulutlar kaynıyor sivas ilinde o saat güneşi kucakladığım oluyor
üniformam rüzgar tutukluyor, otobüsler kan ağlıyor beni taşımaktan
kan ağlıyor yedeğimdeki gece, yakamda silkip attığım karanfil
alnıma çoktandır çattım şehir birden boşanıyor parmaklarımdan
nicedir beklediğim bir ilkyaz kınalanıyor yanaklarıma
bir ağacın yürüdüğünü görüyorum bir denizin kahkaha attığını
çay içerek dinelttiğim gövdemi çarçur edebilir bir kurşun
sözgelimi bir ejderha gibi uzarken kalbimin sana bakan tarafı.

yine de bir şeyin sırtımdan sıyrılmasındaki sevinç yok artık bende
bir şeylerin olağan güzelliklerini yontup yontup duruyorum
bir nehrin kıyısında susuz gövdem ve üstünde hummalı parıltılar
burkulan yerlerime değiyor suskunluğun, kanayan yerlerime
bir gelini nasıl süsler zaman nasıl konuşur bir gelin aynalara
kekliklerin düz ovada avlandıklarını söyleyen kardeşim nerede
sapanım, kalkanım ilk aşkım, son aşkım ve aksamayan o eski yürek
ben şimdi annemin çağrısını beklemesem de çocuklar gibiyim
ben şimdi kendime yanaşıyorum, biraz ürkek biraz tenha.

mart 1982
Cafer Turaç

Hiç yorum yok: